bir tutam klişe

191 29 60
                                    

Yorumlarda buluşalım, bekliyorum hepinizi, keyifli okumalar ballar.

Sosyal bir insandım. Kendimi bildim bileli çevrem beni seven, bana ilgi gösteren insanlarla doluydu. Bunda sevimli mi sevimli yakışıklı suratımın etkisi olsa da kesinlikle tek sebep bu değildi. Hani bir laf vardır ya ağzı iyi laf yapıyor diye, işte o kişi tam manasıyla bendim. Bende bu dil varken bırak yılanı deliğinden çıkarmayı ayıya takla bile attırırdım. Bütün bu özelliklerim müthiş kıvrak zekam ve üstün futbol oynama yeteneğimle birleştiğinde ise ortaya herkesin bayıldığı o çocuk çıkıyordu. Okulda öğretmenlerin, mahallede teyzelerin, takımda arkadaşlarımın favorisiydim. Gözler daima üzerimdeydi.

İşte tam da bu sebeplerden görmezden gelinmek nedir hiç bilmedim ben. 

Kafayı yiyecektim. Herif resmen elinin tersiyle beni kenara itip gitmişti. Tamam, ondan köşe bucak kaçan bendim fakat bu birkaç gün önceydi. Yeniden radarına girip dayak çanlarının benim için çalmasını kesinlikle istemesem de bu şekilde yok sayılmak da hoşuma gitmemişti. 

Ne istiyordum ulan ben? Tanrıdan belamı mı..

"Hayırdır?" Jongdae usulca omzuma vurup dikkatimi dağıtırken ona döndüm. "Ne bu surat?" diye sordu kaşlarını kaldırarak. Omuz silktim. 

"Yok bir şey, şu kaptan bozuntusu sinirimi bozdu sadece."

Pek de eğlenceli geçmeyen, her bir köşesini ezbere bildiğim ada yolculuğumuzun sonuna gelmiştik. Jongdae gerçek bir rehber edasıyla ekibi bir güzel gezdirmiş ve bir küme bilgiye boğmuştu. Şimdi ise dönüş vaktiydi. O psikopat kaptanın kullandığı vapura binecektik yine. 

"Sen takılmazsın böyle şeylere. Alt tarafı kaptan, nerede göreceksin bir daha?" diye söylenerek yanımdan geçip gitti Jongdae. Ben de arkasından ayaklarımı sürüye sürüye vapurun yolunu tuttum. Evet, ben normalde takılmazdım böyle şeylere ama bu durum normal değildi ki.. Gördüğüm anda kitlendiğim yakışıklı herifin teki tarafından görmezden geliniyordum. Bunu sindirmem zor olacaktı. 

Ya da.. Ya da beni görmesini sağlardım.

İskeleye yanaşırken kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde yolcuların geçmesini bekleyen kaptanı görmem düşüncelerimi değiştiren şeydi, itiraf ediyorum.

Herif manyak çekiciydi. Psikopatlığı gözümü korkutsa da bronz teninin güneşte parlayışına takılıp kalmamak elde değildi. Boyu fazlasıyla uzundu ve yapılı bir bedene sahipti. O kaslı kollarının bir an için beni.. Neyse Baekhyun, neyse.. 

Gözlerimi üstünden çekip elimle saçlarımı düzelttim. Açık kahve saçlarımın birkaç tutamı alnıma dökülse de çok da uzun olmadıkları için geride durabiliyorlardı. Üzerimdeki mavi gömleğin üstten iki düğmesini açarak sevimli bir gülümseme kondurdum suratıma.

Pekala Kaptan Park Chanyeol, Byun Baekhyun'u ne kadar süre daha görmezden geleceksin bakalım.

Ona hiç bakmadan olduğu tarafa doğru yürürken genç kameramanın anlattıklarını dinliyor gibi yapıyordum. Eminim çok matrak şeylerden bahsediyordu ama benim odağım başkaydı şu an. Kameramanı kibarca içeri gönderip iskeleye çıktım. Sağ tarafta kalan boşluğa geçerken denizdeydi bakışlarım. Hafif dalgalar ve tuzlu koku da bana eşlik ederken başlangıçta buraya uğramayan gözlerin bir süre sonra üzerimde dolanmaya başladığını hissettim. Dudağım usulca yukarı kıvrılsa da ifademi bozmadım.

"Neden ayak altında dolanıyorsun velet?" diye laf attı bana. Göz devirdim ona dönmeden.

Velet falan ayıp oluyordu ama.. 

"Hey ufaklık sana diyorum."

Ulan biz adam bizi görsün diyorduk adam bize ufaklık diyordu. Olacak iş miydi bu şimdi? 

her limanda bir sevgili || chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin