Kendime güvenimin azaldığı bir an bile olmadı. Takımdaki çoğu kişinin aksine doğuştan gelen bir yeteneğe, Tanrı vergisi yakışıklı bir surata sahibim. Hiçbir zaman hayallerimin dışına da çıkmadım. Aklımın basmaya başladığı ilk gün topla da tanıştığım güne tekabül ediyor. Çılgın bir futbol taraftarı olan babam, el kadar bebenin eline plastik topu tutuşturursa olacağı elbette bu. Çocukluğum çimenlerde şort eskiterek, ayakkabılarımı parçalayarak geçti. Annem ne kadar bu durumdan fazlasıyla şikayetçi olup söylense de şimdiki konumum onu da memnun ediyor. Evet, ben Byun Baekhyun, mütevazilik etmeyeceğim, kasabanın en ünlü ismi bana ait. Adı bile duyulmayan takımımızı şehirlerle rekabete sokacak seviyeye getirdiğimde şanım da arttı şöhretim de. Eh yalan söylemeyeceğim cebime de üç kuruş girdi nihayetinde. Başta da söylediğim gibi ben yıldızı erken yaşta parlayan, kendini sevdiği kadar hayatı da seven bir gencim. Kasabamız da bana karşı boş değil, esnafından teyzesine, teyzelerden çocuklarına kadar herkes beni sever, bağrına basar. Ben şu yaşıma kadar bir kez olsun küfür bile işitmedim. Ta ki o güne kadar, o psikopat herifle karşılaşana kadar. Pekala, yanlış bir giriş yaptım sanırım fakat kendimi tanıtmam gerekiyordu. Şimdi müsaade ederseniz en baştan anlatmak isterim. Neredeyse fındık burnumun kırılacağı o günden..
Çevre kasabaların yerel takımlarını ağırladığımız bir turnuvamız vardı. Kasabada ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın herkesin tek bir noktada birleştiği tek olaydı belki de bu turnuva. Hiçbir yıl aksamaz, her sene heyecanla beklenirdi. Öyle ki son zamanlarda özel taraftar tişörtleri bile diktirilmeye başlanmıştı, evet bu hareketin fikir öncüsü babamdı.. Turnuva bir hafta sürer, o bir hafta boyunca her sabaha coşkuyla uyanılırdı. Gündüz maç telaşıyla geçen günlerin gecesinde de sınırsız eğlence vardı ve bizim kasabada eğlence, sınırsız alkolle eş tutulurdu. İşte yine yılın o müthiş zamanlarındaydık. Geçen sene geçirdiğim ufak sakatlık durumundan dolayı katılamadığım turnuva için bu sene fazlasıyla hırslıydım. Kasabalının gözü de bendeydi haliyle.
"Şeytan tüyü mü var sende oğlum anlamadım ki.." Jongdae ara sokaklardaki duvarlara dahi asılmış fotoğraflarıma tuhaf tuhaf bakıp mırıldanırken güldüm.
"Hayır bebek," dedim dudak bükerek. "Başarı, asalet, zeka, yakışıklılık ve-"
"Tamam, tamam sus anladık. " diyerek susturdu beni. Sırıttım. Bazen bana katlanamadığını düşünüyordum ve bu vakitlerde onunla uğraşmak daha keyifli oluyordu.
"Ne diye kızıyorsun be, Tanrıya sabah akşam şükredeceğin yerde."
Sabır dilenir gibi gökyüzüne bakıp ağzının içinde bir şeyler mırıldanırken kolumu omzuna atıp kendime çektim. "Dur oğlum," dedim kısık bir sesle. "Herkesin içinde gerek yok, eve gidince sunarsın şükranlarını."
Tam enseme bir şaplak atıyordu ki elinin altından kaçıp önünde durduğumuz dükkanın içine girdim. Jongdae kıstığı gözleriyle bana kin dolu bakışlar gönderirken öpücük atıp elimle gelmesini söyledim. Ne kadar sinirlenmiş gibi görünüp surat assa da nazdı hepsi, seviyordu beni kerata, biliyordum. On yaşında falandık herhalde tanıştığımızda, o zamandan beri de bazen beni boğmak istediğini söylese de bir metre bile uzaklaşmazdı benden. O benim aksime kasabanın sakin çocuğuydu. Her annenin çocuğuna örnek olarak gösterdiği, okul vakitleri kütüphaneden çıkmayan saygılı ve edepli çocuk. Küçükken annem bana onu gösterir ve "Bak Jongdae'nin ayakkabıları pırıl pırıl, ya seninkiler.. Bataklığa mı gömüldün evladım bu ne hal.." diye söylenirdi. Eh, pek de taktığımı söyleyemeyeceğim. Taksam bugünlere gelemezdim.
Marketten çıkarken elimizde iki poşet su şişesi vardı. Marketteki amcanın övgü dolu, gaza getiren tezahüratlarıyla bedavaya getirmiştik suları. Antrenmandaydık ve kısa bir mola vermiştik. Tepeden inmeyen güneşin etkisiyle herkesin dili damağı kuruduğundan koç bizi su almaya göndermişti. Hayır, Jongdae takımda değildi. O yalnızca koçun biricik oğluydu. Bu sayede tanışmıştık zaten biz de. Babasının peşine takılır her antrenmanımızı köşeden izlerdi. Ne topa ne de sahalara ilgisi vardı, söylediğine göre okulda arkadaşları olmadığı için çok sıkılıyordu ve bütün arkadaşları bizim takımdandı. Pek tabii en yakın dostu ise takımın kaptanıydı, bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her limanda bir sevgili || chanbaek
Fiksi PenggemarMini bir chanbaek hikayesi. "Futbolcuymuş. Kıçımın futbolcusu.."