Bölüm Şarkısı : Leman Sam | Rüzgar
-o-
Bulunduğum noktaya baktığımda, ardımdaki acıları ve sevinçleri de aynı anda yaşadığımı hissediyordum. Acılarımın bazen beni güzelleştirdiği; sevinçlerimin ise acı gibi içimi yaktığını hissettiğim bir andı bu.
İnsan, hayalleri için savaş verirdi de başardığı için bu kadar üzülür müydü sahi? Beni ben yapan şeylere ulaşmak için dizlerimi kanatmış, uçabildiğim kadar yüksekten uçmuş; yeri geldiğinde zemine çakılmış ve tekrardan iyileşip ayaklanmasını bilmiştim. Şimdi anlıyordum meğer her şey o kadar anlamsızmış ki.
Ölüm varmış mesela; doğumun var olduğu gibi. Siyah ve beyaz gibi.
Bir doğanın yerine bir ölüm gerçekleşiyormuş ve bu sadece insanın bedeninin solması; ruhun bizden ayrılmasından ibaret de değilmiş.
İnsan, kendini bulduğunda ölüyormuş ve tekrar doğuyormuş.
Küçükken, büyüdüğümü göstermek için bisikletimin üç tekerliğini kendi başıma sökmüş ve sonrasında en ufacık bir şüphe duymadan yokuş aşağı sürmeye başlamıştım, ayaklarımı yerden ilk kestiğim zaman bunun büyük bir adım olduğunu biliyordum ve pedalları çevirmeme bile gerek yoktu başlamak için... Sonrasında ne yaptığımı fark ettiğimde, yolu yarılamıştım. Bacaklarım sanki kilometreler koşmuş gibi titriyordu, hızımı alamıyordum ve sağ elim su toplayacak güçte frenleri sıkıyordu ama hiçbir şey fark etmiyordu. Büyük cesaretle başladığım bu yolda şimdi gözyaşlarımı zor tutuyor ve ölmemek için dua ediyorum. Hatırladığım en son şey ise yumuşak bir iniş yapmak için bisikletin direksiyonunu çimenliğe kırışımdı.
Şimdi, elimdeki kitapların ağırlığı, o tutmayan frenle eşdeğer gibiydi. Yarı yolu çoktan arkamda bıraktığım üniversite hayatımda, nefesimi kesen dönemlerden birindeydim. Gözümün önüne gelen saçlarımı geriye doğru itmek istesem de elimde tuttuğum kitaplar buna izin vermemişti, attığım her adımda düşecekmiş gibi hareket ediyordum.
"Yine kendinden büyük kitaplarla berabersin güzellik," dediğini duydum birinin, dudaklarımı kıvırarak gözüme gelen saç tellerini nefesimle itelemeye çalıştım. "Ver bakalım iki tanesini..." demiş ve ardından neredeyse hepsini almıştı. Elim rahatladığında gözümün içine giren saçlarımı geriye doğru attım, buna rağmen gözlerim yaşarmaktan kurtulamamış; iki damla gözyaşını arkasında bırakmıştı.
Ali Asaf yüzüne koyduğu gülümsemeyle, belki de sırıtış demeliydim, bana bakıyordu. Elindeki kitapları kolunun altına sıkıştırdıktan hemen sonra boşta kalan sağ koluyla beraber beni sıkıca kavramıştı. Elimde sadece psikanaliz kitabı olan Bağlanma Kuramı kalmıştı. Kendisi hafif ama içeriği ağır olan kitabı parmaklarımla sıkıca kavramış ve sonra Ali Asaf'ın yanağına ufak bir öpücük kondurmuştum.
"Nerelerdesin sen!" diye isyan etmeden duramamıştım, "Yüzünü gören cennetlik..."
Gülüşü kulağımı doldurduğunda kalbim bir tık hızlı çarpmıştı, yine kokusunu algıladığım an ondan uzaklaşmamı engelleyen o parfümü sıkmıştı üzerine. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama erkek parfümleri, özellikle Ali Asaf'ın parfümleri bende kötü etki yaratıyor ve onların peşinden sürüklenmeme neden oluyordu.
"Arkadaşlarımla ufak bir geziye çıktık." derken koridorda yanımızdan geçen kızları süzüyordu, gözlerimi devirdim.
"Gerçekten sana hayranım..." dedim adımlarımı onun adımlarıyla eşitlemeye çalışırken, kısa boylu olmanın zararlarından birisi de buydu. "Ben üniversitedeki arkadaşlarımla bile görüşmüyorum bu kadar fazla. Etrafımda kendimden başka insan yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimliksizler
Non-FictionHer bölüm farklı bir benliktir. Kendinizi keşfetmeniz dileği ile.