Bölüm İki | Lotus Çiçeği Olmanın Ötesinde

49.1K 1.7K 118
                                    

Bölüm Şarkısı : Mahmut Çınar & Nilipek | Eski Bahar Şarkısı

-o-

Boğaz köprüsünün üzerinden geçerken sağımda kalan Ortaköy'e bakmadan edememiştim, yıllar sonra döndüğüm bu şehirde belki de en özlediğim semtlerden birisiydi ama ben dönmemeye yeminliydim. Semte adım atmak, sanki her an geçmişimi yüzüme vurcak gibiydi. Derin bi nefes aldım, havalimanında kiraladığım araçta bulmuştum tekrar kendimi. Sırt çantam sağımdaki sürücü koltuğunda duruyordu, birkaç parça eşya çokta yük olmamıştı bana.

Çalan telefonumla beraber bakışlarımı ekrana kitledim, cevaplama tuşuna basmadan hemen öncesinde derin bi nefes almıştım.

"İndin mi?"

Özge'nin ses tonu toktu, heyecanla doluydu. Onunla ilk tanıştığım güne dönmüştüm ansızın, soğuk bakışları bedenimin buz kesmesine sebep olmuştu ama yine de içim hiç olmadığı kadar ısınmıştı arkadaşıma. O an biliyordum; hayatımda önemli bir yere sahip olup, uzaklaştığımızda bile bağımızı kopartmayacağımızı.

"İndim, seni almaya geliyorum."

Ağlamamak için kendisini sıkıyordu, cevap vermedi belli bi süre ama nefesini düzene koymaya çalıştığını anlıyordum.

"Uğramak ister misin Ortaköy'e, eminim evde pinekliyordur?"

Sorusuyla afallamıştım, sola verdiğim sinyali iptal edip olduğum şeritte hızımı korudum. Uğramak için çok geçti, Ortaköy'ü arkamda bırakmıştım. Üstelik, anılarımın canlanması beni ne kadar rahatlatacaktı ki? Ve onu görmek; hem de Özge'siz, ne kadar doğruydu? Üstelik yetişmemiz gereken bir yer varken, mantıksızdı bu seçeneği düşünmek bile.

"Uğramayacağım. Köprüdeyim, karşı yakaya geçiyorum Özge. Seni alacağım, sonrasında yetişemediğimiz için tırnaklarını yiyen ben değil, sen olacaksın bu sefer."

Sesimin çatallaştığını hissedince yutkundum. Onca sene, imkanımız varken birbirimizi görmemişken şimdi ayaklarına kadar gidecek miydim sahiden? Hem şu an Özge'yle beraber yaşadığımız acının tarifi yoktu, neyle yüzleşeceğimizi bilmeden yola koyulmuştuk.

"Soğuk bir şehirden kalkıp İstanbul'a geldim, içim ısınmışken o eve uğramam yeniden buz gibi kesilmeme neden olur. Bunu kendime yapmak istemiyorum."

Özge derin bir nefes aldı telefonun diğer ucundan, söylediklerime hak verdiğini düşünmekten başka çarem yoktu.

"Böyle mi olacak Mizgin? İçimiz soğuyacak diye görmezden mi geleceğiz hep? Ya sana ihtiyacı varsa?"

Dudaklarım tek çizgi halini almış, ellerim aniden soğukluğunu derinden hissettiğim direksiyonu sıkıca kavramıştı. Bu kadar soğuk muydu o aklıma gelmeden önce de?

"Bilmiyorum Özge, ne zaman kendimi buna hazır hissederim inan bilmiyorum. Hem, senin benden daha iyi geleceğin kesin ona." Arkadaşımın yeşillerinin kırmızıya çaldığını daha onu görmeden hissedebiliyordum. İstanbul'a bir daha uğrar mıydık bu yolculuğumuz bittiğinde, bilemiyordum.

Bir saniye sessiz kaldı, "Aklımı düzgün kullanamıyorum ki zaten... İstanbul bekleyebilir; o da. Ne bileyim Mizgin ya, kafayı yedim burada. Bir an önce gitmek istiyorum ama kafamı sadece oraya odaklarsam delirecekmişim gibi de." Arkadaşımın dudaklarından dökülen kelimeler ruhuma işliyordu, ondan farksız değildim aslında.

Daha fazla soru sormadan devam etti, "Hızlı gel, yeterince özledim seni zaten." Devrik cümlelerin kadınıydı arkadaşım, birbirimize pek benziyorduk bu yönden.

KimliksizlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin