Şehre girdiğinde, şehrin ne kadar devasa ve güzel göründüğünü gördük. O kadar estetikti ki! Kaldırım taşlarından gökdelenlere. Her bir dizaynının üzerinde kafa patlatıldığı çok belliydi. Elbette bu tarz güzel şeyleri düşünecek vaktimiz pek olmadı, canımızı kurtarmaya çalışıyorduk sonuçta. Tüm şehirlilerin ellerinde en değerli eşyaları, askerleri takip ediyorlardı. Çocuklar durumu anlayamamıştı, yetişkinlerse henüz kabullenememişti. O şehirliler Araf denen şeyle hiç karşılaşmamış, hayatları boyunca bolluk bereket içinde yaşamış insanlardı. Giyinişleri falan şaşaalıydı hep. Nasıl anlatsam bilmiyorum. Sanırım en mantıklı özet, yüzlerinin temiz olduğunu söylemek olur. Araf'ta temizlik pek önemli değildir, genelde insanlar pis ve ağır kokar. Ayrıca şehirliler nazik ve sabırlıydı. Araf'ta kimsenin sabrı olmaz ve herkes küfürle iletişim kurar. Sizin dünyanızdaki insanlardan bile iyilerdi kısaca.
Hafiften bir düzen kurulmuş, insanlar belli bir rotayı takip ediyordu. Baya bir insan vardı. Arda aralarına katılmayı düşündü de fark edilmesi çok kolaydı. Diğer insanlara benzemiyordu. Biraz uzaktan farklı ara mahallelerden insanları takip etmeye çalıştı diğerlerini. Bir süre takip etmede başarılı olduğunu ve şehri incelemeye fırsat bulduğunu hatırlıyorum ancak detaylar çok bulanık. Aslında her şey beklendik gitseydi asla takip etmeyi bırakmayacak gibiydi. Biliyorsunuz değil mi dostlar? E öğrenmişsinizdir artık ya da tahmin edebiliyorsunuzdur. ARAF'TA HİÇBİR ŞEY BEKLENLİDİĞİ GİBİ GİTMEZ. Bu Araf'ta olan tek emin olduğum gerçek. Her neyse. Beklenmedik olan şey canavarların duvarı aşması oldu, gerçekten. O kocaman sıralanmış beton parçalını ufak tepeciklermiş gibi aşıverdiler. Elbette ki bunu başarmalarını sağlayan, Pteronodon oldu. O, ölümün ete ve kemiğe sığdırılmış hâli. O gün onunla ilk defa karşılaştık. Gökten olanları analiz etmiş ve durumu anlamıştı. İnsanlar onun muazzam taktik ve stratejileri sayesinde; Trajediden kaçarken, Trajedinin avucuna girmişti. İnsanların en az yüzde altmışı yaptığı 'beklenmedik' saldırıda öldüler. Şehirlilerin ne yapacaklarını bilememelerini izlemek biraz keyifliydi aslında. Ama sonrasında bizde ne yapacağımızı bilmedik. Çevremizde üç tane, iki veya iki buçuk boylarında insansı beyaz yaratıklardan vardı. Benim güçlerim sayesinde paçayı kurtardık tabii ki, harika olduğumu demiştim size. Dosdoğru, insanların en az biriktiği yere doğru gittik. Orada daha az yaratık olacağını tahmin ettiğimizden
Kaçtığımız yerde fark ettik ki; duvarları yıkmışlar, aşmamışlar. Kolayca koca yarıklardan, şehirden çıktık. Güneş tepelerin ardından gülümsüyordu, etrafta bir tane bile yaratık yoktu. Resmen tepelerden özgürlüğün çağrısı geliyordu. Bu çağrıya cevap vermek hatta hayatımızı bu çağrıya adamak istedik. Ancak erzakımız da teçhizatımız da yoktu ve Arda'nın karnı acıkmaya başlamıştı. O an harika bir taktik düşündü; bu insanlardan elbet bir kısmı kaçabilecekti ve elbette onlar Araf'ta hayatta kalamayacaktı. Onları soymak çok kolay olur, değil mi?
Duvardaki yarığın çokça ilerisinde kaçacak insanları bekledi. Birkaç saat sadece, azıcık yani. Kocaman bir insan konvoyu çıktı. Etrafını askerlerin koruduğu, başını önemli adamların çektiği. Geniş bir konvoydu. Hepsi umutsuzdu, öldüklerinin farkındaydılar sanki. Komutanları kan ter içindeydi, liderleri burjuvalara hesap veriyordu. Burjuvalara "Saldırı dinecektir birkaç güne, geri döneceğiz. Mallarınıza ve mülklerinize o zaman kavuşacaksınız. Şimdilik hayatımızı kurtarsak yeter." dediler. BAŞTAN AŞAĞI YALAN. Trajedi aldığı tek bir kuruşu bile vermez. Saldırı asla dinmeyecek ve en tehlikelileri her zaman orada nöbet tutacak. Hepsinden önemlisi, 'Hiçbiri canını kurtaramayacak'. Araf her birini tatlı niyetine yutacak.
Haydi! Gelin! GELİN ARAF'IN KUCAĞINA! BURADA HERKESE YER VAR! Araf'ın merhametine bağlısınız artık! Bundan sonra anneniz Araf, bundan sonra babanız Araf. Artık meme için ona ağlayacaksınız, artık harçlık için ona dileneceksiniz. Lider ve yöneticiler ağlıyor, istifa etmek istiyorlar. Üzgünüm sayın, 'sayınlar'. Araf satranç tahtasına, istatistik tablolarına benzemez. Komutanlar tartışıyor, suçu birbirlerine atıyor. Merak etmeyin koca yiğitler, Araf her ölümün sorumluluğunu üstlenir. "Araf her ölümün sorumluluğunu üstlenir!" Anladınız mı dostlar? Sakın bu cümlemi unutmayın ha!
Bu kadar iç döktüğüm yeter, biraz bir şeyler anlatayım. Bu konvoyu yenmek imkânsız gözüküyordu. O şehirlilerin bu kadar başarılı çıkabileceğini düşünememiştik. Ama içimiz biraz rahattı çünkü "Araf'ın odağı canlıların çok olduğu tarafa kayar". Arda "Bu konvoy birkaç saate Dam Dam yer" dedi. Dam Dam hızlı, bir canavarın takma adı. İki de bir "Dam Dam" dedikleri için bu adı takmışlar. Aç karnına birkaç saat konvoyu takip etti. Güneş yeni yeni battığı sıralarda dediği gibi oldu. Birkaç yaratık grubu konvoya saldırdı (Dam Damlar gelmedi bu arada). İnsanlar aptala döndü, pes etti bazıları. Tecrübesiz askerler kolayca yemek oldular. Tüm konvoy beş dakikada dağıldı. Arda'yı da görmedi yaratıklar çünkü tümü insan topluluğun yönelmişti.
Lokma lokma yenmelerini keyifle izledik. Hatta bir adam bir tanesi, merhamet dilenince, Arda kendini tutamadı kahkaha attı. Hatta bir süre, ara sıra bu anı düşünüp güldü. Her şeylerini Araf'a bırakıp öldüler. Konvoyun geride bıraktıkları sonsuz ganimet gibi bir şeydi. Ne ararsanız vardı. Tam anlamıyla her şeyde bolluk yaşamıştık. Etrafta çokça ölü olduğu için yaratıklar tercih de etmiyordu. Daha iyi ne olabilir ki? Bir kamp kurduk, çok rahat bir kamp. Sizin zaman biriminizle; bir hafta falan kaldık. Cennet gibiydi yeminle.
Görüşmek üzere bu kısım bu kadardı. Bir sonraki bölüm Araf'ta kaybolma duygusu üzerine olacak. En iyi ikinci bölüm olacağın emin olabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf Gerçeğimsileri
AdventureHikâye, Araf denen diyarda bir gezginin yolculuğu hakkında. Vahşet, Araf olayları, yaratık saldırıları, Araf'ta yaşayan diğer insanlar ve Arda'yı anlatıyor. Her bölüm farklı yerler, olaylar, canavarlar, insanlar ve Araf hakkında yeni bilgiler dolu.