seungmin
yüzük parmağın çok boş görünüyor
güzelleştirelim mi?minho
BUNU BEKLEMEDİM
i cant----
seungmin... gelişiyorsun bebeğimseungmin
darling
hepsini aklımdan uyduruyorum
yüce zeus seni gördüğüm an kulağıma fısıldıyorminho
zeus mu aşık sen miseungmin
ben yaminho
tabii sen oldun şimdi
ama şu ilk mesajını düşündüm
i said yesseungmin
YES??
tamam bu arada yarın nikah tarihi alıyorum
ciddiyimminho
sana bugün bir şeyler hazırladım
gelmiyor musun?seungmin
geliyorum bebeğim
umarım hazırladığın şey beni tatmin eder
çünkü canım sıkılıyorminho
senin için uygun
ayrıca seni çokca tatmin eder diye düşündüm
bayağı iyi hazırlık yaptımseungmin
kirli bir beyine sahibim
lütfen ne yaptığını söyle...minho
kirli beynini sikeyim
yaptığım şey browniydiseungmin
pff
neden öpüşleri yarım bırakan sen oluyorsun??minho
öyle olması gerekseungmin
hmm
ama ben uzatmak istiyorumminho
beni etkilemelisin
elime şişman ve küçük dedin hatırlatırımseungmin
bunları browni yerken mi konuşsakminho
bir saniye finn arıyorminho çevrimdışı
seungmin
hay finni|
ben de geliyordum zaten-★★★
︎
yaklaşık on dakikadır içimden finn'e sövüyorum çünkü sövmem gerek. onun da foyası ortaya çıkmıştı, başından beri minho'yu bana iten o ve onunla görüşmem için bu yüzden yalvarıyordu.
her neyse... güzel kokular ve tatlı kıkırdamalar duyuyorum bu büyük evden. heyecanla kapıyı çalarak sevdiğimi karşılamak istiyorum.
kapıyı açar açmaz otuz iki diş gülümseyip kollarımı açtım. ilk başta sarılmalarımız çok garipti... özellikle ilk zaman. ancak şu an rahatça kollarını bana sarıyor ve saçlarını kolayca öpebiliyorum. bu geceden gelen mavi saçları gerçekten öpüyorum... şaka gibi geliyor bazen bu durum.
"browniyi yakmadın umarım..." ayrılırken söylediğim şeye kaşlarını çattı. "hayır tabii ki." gülerek içeri girerken koku daha da burnuma yayıldı, minho'nun kokusu da beraberinde gelirken aşina olduğumu anladım buna.
"sana yeni gitarımı göstermek için çağırdım aslında!" heyecanla elimden çekiştirdiğini görünce kaşlarım havaya kalktı. kendimi burada özel hissetmemin nedeni neydi? "öyle mi... cidden görmek istiyorum fakat brownileri yakmadığına emin misin?"
"bakıp geleyim, sen otur."
koltuğa gelişi güzel oturup, telefonumu elime alarak karıştırdım biraz. o da bir süre mutfakta oyalanıp brownileriyle cebelleşti. karnımdan da sesler geliyordu, acele olsa iyi olur diye düşündüm......
en sonunda bir tabak katıp getirmişti. sonra da bana beklememi söyleyip odasına gitti, büyük ihtimal yeni gitarını gösterecekti. heyecanına gülümseyip tabaktan bir tane browni alıp hızla yiyiverdim.
bir koşu elindeki gitarla gelip önümde beliren sevdiğim gence baktım. ikimizin de gözlerinin parıldadığına emindim. "vay canına... diğeri biraz küçüktü ama bu tam sana uymuş. üstelik desenleri falan tam senlik."
"değil mi? ben de beğendim ve finn de bana uygun olduğunu söyledi. en iyisini seçmişim!" kafa sallayıp elimle beğendiğimi gösterdim. "harika... çalarsın artık bana güzel şarkılar."
"şimdi çalamasam da, sonra mutlaka en güzellerini çalacağım. özel olmasını istiyorum." gülümseyip kafa salladım ve onu inceledim. kusursuz gözüküyor. "sen bilirsin bebeğim, brownileri bitirmeden gel hadi." ve yine bir koşu odaya gidip hemen geldi.
evin içinde böyle biri gezse evden çıkmazdım bu arada.
"güzel olmuş mu?" yanıma otururken sorduğu soruyla kafa salladım hemen. "evet! cidden ellerine sağlık." içtenlikle gülümseyip o da ağzına bir tane atarken onu inceledim. yeni âşıklar gibi gülüşerek yemek yiyoruz ve bu tuhaf.
bilmediğimiz bir ülkede, şehirde baş başaymış gibi oyalanıyoruz. yollar kalpten geçip göğe kadar uzanıyor.
"yarım bırakmayacağım, öpebilirsin." sesiyle birlikte gözlerimi kırpıp dalgınca ona baktım. onunlayken bile onun yüzünden dalıp gidiyorum. "efendim?" daha çok gülümseyip dudaklarıma baktı.
saymak istemiyorum ama üçüncü kez birleştik. ve bu ilk kez bana adım atışıydı. içimdeki sevinç çığlıkları on metre öteden duyulacakken içime attım. yumuşak dudaklarını kırmızıya dönüştürmeyi seviyordum, bunu yapıyorduk.
ısırmaları ve mırıldanmaları hoştu, onun için olumsuz düşünemem bu hâldeyken. yanağımda bir eli, okşadıkça nefesim ağırlaşıyor. bu his daha önce beni niye bulmadı diye kızarken, bunu yaşadığım için zeus'a teşekkürlerimi sunuyorum. hiçbir şey düşünmesem o değil, ne zaman aklımda çıktı da dürüstçe düşünebildim?
yarım bırakmadı, çünkü söz verdi. onu doğrudan kucağıma alıp böyle devam ettirebilirim ama o kalçasını kasıklarıma bastırıp, benden ayrılmayı seçti. üzerimde ciddiyetle birbirimize bakarken, gülen olmadı.
"bugün beni odamda ağlatmanı istiyorum. yani tamamen seninle birleşmek istiyorum." yarım bırakmadı fakat tam olarak tamamladı bunu. siyahlarla bütün olmuşken, benim yanımda farklı gözüküyordu. saçlarını okşayıp yüzünü açmak adına saçlarını iyice geriye ittim, çünkü böyle daha güzel gözüküyor. "seni odanda ağlatırım, ama seninle her zaman bütün olmak isterim."
"durman hata."
sırıtıp dudaklarına baktım. istemsizce dudaklarım aralanıp onunkini buluyordu ve bunu kusursuzca hâllediyordu. şimdi onayımı almışken, geri çeviremezdim. dudakları dudaklarımda, kalçalarından tutup odaya götürüyorum.
-
noluyo kardesım
smut var sandınız di mi bn de öyle sandım valla
malsf yazıcak havamda degılm 🏳️🌈🏳️🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the ghost of you
Fanfictionyabancı bir ülkede seungmin'i oraya bağlayacak tek kişi lee minho.