"Hong, kapıyı aç lütfen. Hadi, konuşalım tamam mı? Konuşalım ayrılmak istediğimi de nerden çıkardın?"
Seonghwa parmağını birkaç kez daha kapıya vurdu. İçeriden bazı sesler duyduğunda ayağa kalktığını anlamıştı. Kapıyı açacağını düşünmüştü ama açmamıştı.
Kapının dış kısmında Seonghwa, iç tarafındaysa Hongjoong vardı."Seni kendi isteklerinden uzaklaştırıyor muyum?" Hongjoong'un sesi çok kısıktı. Kapıdan olduğunu sanmıştı Seonghwa ama genel olarak Hongjoong'un sesi kısıktı.
Üzgün olduğunda kısık sesle konuşurdu çünkü.
"Ne demek bu? Tabii ki öyle değil. Moralini bozan şeyin ne olduğunu söyle bana artık."
"Papaz olmak istediğini söylemişsin. Kabul de edilmişsin, biliyor muydun?"
Seonghwa'nın gözleri anlık kapandı. Hatasını anlamıştı. Mail hesabının Hongjoong'un bilgisayarında da açık olduğunu unutup direkt mail yollamıştı kiliseye.
"Papazlık koşullarını biliyor musun? Ya da daha doğrusu, biliyor muydun?"
"Evet. Başından beri."
"Ölene kadar beraber olacağımızı da söylüyordun, başından beri."
Seonghwa derin bir nefes verip alnını kapıya yasladı. Evet papazlık için iletişime geçmişti ama kabul edileceğini düşünmemişti. Böyle olacağını düşünmemişti.
"Papaz olman demek; dinin tüm kurallarına uyman, evlenmeden, cinsel bir hayatın olmadan sadece Tanrınla beraber yaşaman demek Seonghwa. Senin hakkında her şeyi biliyorum ve sana hiçbir zaman dinin hakkında karışmadığımı biliyorsun. Ama eğer benden bu yüzden ayrılacaksan..." bir süre sessizlik oldu. Hongjoong söylemek ve söylememek arasında olduğu kelimeleri seçerek cümlesini kurdu kafasında. Sonra titrememesi için uğraşsa da titreyen sesiyle konuştu:
"Benden bu yüzden ayrılacaksan dünyadaki en günahkâr kişi olmanı tercih ederdim. Seonghwa biz evlenmeyi düşünmüyor muyduk? Biz aylardır bunun hayalini kurmuyor muyduk? Hata mı yaptım? Yanlış bir şey mi söyledim ben? Neden böyle yapıyorsun? Benden ayrılmak için bahane ediyormuşsun gibi hissettiriyor."
Seonghwa verecek bir cevap bulamamıştı.
İşin aslı Seonghwa yıllardır görmediği babasıyla karşılaşmıştı birkaç gün önce. Babası eğer papaz olup önceki yaşantısını geride bırakırsa tekrar ailede yer alabileceğini söylemişti ona.
Seonghwa o ana kadar fark etmemişti ama babası bunu söylediğinde ailesini ne kadar özlediğini anlamıştı.
Ailesi için her şeyi yapmıştı ve yine ailesi ağır basmıştı. Babası için papazlık başvurusunda bulunmuştu.
"Başka kimsem yok, Seonghwa. Sen ve ben, ikimizin de kimsesi yok. Yanı başımdaki tek kişiyi kaybetmek bir yana kaybetme olasılığı bile ne kadar acıtıyor, biliyor musun? Ben senin için etrafımdaki herkesi geride bıraktım. Annem arkamdan gözyaşı dökerken sen ağlama diye onları bıraktım ben. Senin gülüşünü duymak için kardeşimin kahkahalarını duymayı bıraktım ben. Sen yanımda ol diye tüm dünyamı bıraktım, dünyamda sadece sen ol istedim, o dünyayı yeşertip bir anda yok etmeni değil."
"Babamla görüştüm." Diyebildi Seonghwa zar zor.
"Papaz olursam seninle ayrılacağımı biliyordu ve olursam aileye geri dönebileceğimi söyledi. Hongjoong, onları çok özledim. Yemin ederim çok özledim..." Seonghwa gözlerinin dolduğunu hissetti. Ailesini özlemişti evet ama hemen kapının arkasındaki, tüm yaşantısını borçlu olduğu kişiyi bırakmak da istemiyordu.
"Hani bir keresinde grupta seni dinimi önemsediğim kadar önemsiyorum dedin ya. Sorun budur belki de. Sen hem dinin hem benden çok sadece bir şeyi önemsiyorsun o da ailen. Yeri geliyor dininin kurallarını çiğniyorsun ama ailenin kurallarına birebir uyuyorsun. Fark bu demek ki. Ben senin için yaşıyorum, sense ailen için yaşıyorsun. Ben senden karşılık bekliyorum, sense sadece ailenle olmak istiyorsun."
Seonghwa cevap veremedi. Beyni uyuşmuş gibi hissediyordu. Ne demeliydi bilmiyordu bile.
Kapı kilidinin sesini duyduğunda başını kapıdan çekti. Dolu gözleri kapı açıldıktan sonra başka bir çift ağlayan gözle karşılaşmıştı.
"Eğer gözlerime bakıp ayrılmak istediğini söylersen her şeyi bitireceğiz. Söylersen engel olmayacağım, papaz olup ailenle tekrar yaşayabileceksin. Ya da senin deyişinle, ayrılmak istediğini söylersen kurtulacaksın."
Seonghwa karşısındaki gözlere baktı. Üzülmemiş gibi söylemeye çalıştığı cümlelerin arasında gözlerinden yaşlar akmıştı. Hongjoong tüm hayatında başka kimseyi beklememişti, başka kimseyi sevmemiş, sevmek de istememişti. İçinden ufak bir umutla dua etti Tanrı'ya, ayrılmak istemiyorum diyordu kendi kendine.
Seonghwa bir süre karşısındaki bedeni izlemeye devam etti. Başı dönüyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. Tek bir şey dışında, hiçbir şey bilmiyordu.
"Ayrılmak..." dedi ve durdu. Gözlerinin içine baktığında kendi yansımasını gördü. Ne zaman ona baksa görürdü kendi yansımasını çünkü onun gözleri parlardı ne zaman Seonghwa'ya baksa. Seonghwa gözlerine baktığında bir anlığına tüm beraber geçirdikleri anıları izlemiş gibi olmuştu.
En son izlediği an banyodaydı. Banyoda bileklerini kesmişti, ailesinin onu reddetmesinin üstünden bir hafta geçmişti o gün. Ölmek istemişti. Hongjoong ise yaşamasını. Bu yüzden odaya girip banyodan gelen sesleri duyduğunda telaş içinde yanına gelip yapabileceği her şeyi yapmaya çalışmıştı.
Seonghwa'nın kanayan, acıyan bilekleri için o değil Hongjoong ağlamıştı o gün.Seonghwa aklında canlanan anıların sonunda derin bir nefes alıp başladığı cümleye devam etmeye çalıştı.
"Senin olmayacağın bir yaşam istemiyorum."
——
Benim biasım Mingi ama yazdığım kurguların hepsinde Hongjoong'a düşüyorum ve inatla Hongjoong'u böyle kendi sevdiğim karakterlere sahip yapıyorum. (Evet aşırı destekleyici green flag erkekleri seviyorum) Mingi the princess kalbimde ama yani Hongjoong özellikle The Real Hongjoong böyle sevmeye devam ederse bir karışıklık çıkacak zldödlösşxösşxöspdö
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the real ✔︎
FanfictionÜniversitenin başından sonuna kadar çalkantılı da olsa ayakta kalabilmiş arkadaş gurubunun konuşmaları text ! ikinci kitabı var ¡ . 140823-230823 © kupsel | 130823