Felaketin başladığı ve bizim müzikle birlikte yola çıkmamızın 2. Günüydü. Hâlâ elektirikler yer yer vardı bu yüzden bulduğumuz mağazalara ya da marketlere girip hoparlörü şarj ederken dinleniyoruk.Şarjının tam olarak düşmesine asla izin vermiyorduk elektriği bulduğumuz yerde şarja takıyorduk. Şimdi ise ben yol kenarında boş olan ve anahtarı üzerinde arabalardan birini çalıştırmak için uğraşıyordum.
Sonunda anahtarı çevirdiğimde çıkan motor sesiyle kornaya basıp gökyüzünün fotoğrafını çeken Jisung'un dikkatini çektim. Telefonunu bana çevirip benim fotoğrafımı çektiğini patlayan flaştan anlayınca kafamı salladım.
"Sonunda arabayla seyahat edeceğiz!" Resmen şakıyarak kucağındaki hoparlörü arka koltuğa koyup müziği kapatmıştı. Sürücü koltuğuna oturduğumda o da yanıma oturmuştu. Tehlike esnasında kornaya basacak olmamızdan dolayı hoparlörü kapatmış olmalıydı.
"Bas gaza Lee Minho!" İstemsiz kıvrılan dudağımla kendimi silkeleyip arabayı sürmeye başladım. Birçok araba etrafa saçılmış bir biçimdeydi. Şu an trafik kurallarının canı cehenneme bir durumdaydım. Trafik kuralına uymamı gerektirecek aktif sürücü yoktu.
Şehirden çıkacak kadar bir süredir arabayla gidiyorduk hatta Jisung sessizliği fırsat bilip uyuyakalmıştı. Kuşlardan hiç iz yoktu. Onlara kuş demeye bin şahit gerekirdi gerçi.
Benzinin azaldığını gösteren işaretle yol kenarındaki benzinliğe ilerleyip arabayı durdurdum. Bir süre arabadan inmeyip etrafı izledim. Hareketli eden tek bir canlı bile yoktu. Etrafın sakın olduğuna karar verdikten sonra arabadan inip benzini doldurmaya başladım ama karşı taraftaki arka kapının açılıp bir tane adamın çantamı alıp kaçmaya başlamasıyla birlikte peşinden koşmaya başladım.
"Hey! Buraya gel orospu çocuğu! Çantamı geri ver!" Üst geçidin demirlerinden gidecek yolu olmayınca bana dönüp belinden silah çıkardı.
"Yaklaşma! Yaklaşırsan ateş ederim!" Ellerimi kaldırıp elindeki silaha baktım. Neden her şey benim başıma geliyordu? Gerçekten şurada ölürsem çok minnettar olurdum.
"Bak, çantamı bana geri ver ve yoluna git."
Hem çantası hem silahı daha sıkı tutarak elimi uzattığımda havaya ateş etmişti. Çınlayan kulağımı refleksle kapatıp yere eğilmiştim. Orospu çocuklarını cekiyorum falan yazıyordu alnımda galiba.
Ayağa kalktığımda gözlerimin yanından hızlıca geçip karşımdaki adamın kafasına saplanan oka baktım. Ben olayın şokunu atlatmaya çalışırken adam dengesini kaybedip demirlerden aşağı doğru düşmeye başlamıştı ki son anda ileri atılıp çantamı yakalamaya çalışmıştım.
İleri atlayan aklıma tüküreyim.
"HAN JİSUNG! YARDIM ET!" Bir elimle sıkıca tuttuğum demir ve bir elimde tuttuğum çantamla üst geçitten aşağı yola doğru çok güzel sallanıyordum.
"AMINA KOYDUĞUMUN DELİSİ GELSENE ŞURAYA!" Duyduğum kahkaha sesiyle paniğim iyice artmıştı. Bu şerefsiz beni burda bırakıp gitmezdi değil mi?
Kollarını demirlere yaslayıp bana bakan deliye kafamı kaldırdım.
"Nasıl vurdum ama gördün mü?!" İçimden sabır dileniyordum. Ben burda belki saniyeler sonra aşağı uçacaktım ama bu deli adamı vurmasından bahsediyordu.
"Bu arada.." Gözlerini kısıp bana bakmaya başladı.
"Salak gibi ordan düşüp ölmeyi mi bekliyorsun gerçekten??"
Siktiğimin hayatında tek bir şey bile düzgün gitmiyordu ve şimdi iyice boka batmıştım.
"Eğer bana bir yanlış yaparsan, seni o manyakların akşam yemeği yaparım Han Jisung.!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
make some noise •minsung
Fanfic"Salak gibi ordan düşüp ölmeyi mi bekliyorsun gerçekten??" Siktiğimin hayatında tek bir şey bile düzgün gitmiyordu ve şimdi iyice boka batmıştık. "Eğer bana bir yanlış yaparsan, seni o manyakların akşam yemeği yaparım Han Jisung.!" Karşımda bana...