Sonraki bölüm final ♥️
"Nerden bileyim şarjının biteceğini?!"
Koşuyorduk.
1 aydır kalabileceğimiz düzgün bir yer arıyorduk ve işler çokta kötü değildi. Gece olunca kalacak bir yer uyuyabileceğimiz bir yer bulduysak orda kalıyor, bulamadıysak hoparlör hazırda bir şekilde arabada uyuyup sırayla nöbet tutuyorduk.
Dediğim gibi hoparlör sayesinde tehlikeyle aşırı bir karşı karşıya kalmamıştık. Tabii bu durum 15 dakika öncesine kadar bu şekildeydi.
15 dakika önce...
"Şuradaki mağazanın önünde dursana."
Jisung'un büyük ısrarı sonucu küçük bir şehire gelmiştik. Şehirler şu an fazla tehlikeliydi bunu defalarca söylememe rağmen dinlememiş yeni kıyafetler alıp çıkacağımızı söylemişti.
Arabayı yavaşça mağazanın önüne çekince etrafı kontrol ettikten sonra inmiştik. Yangınlar çıkmış ve etrafa küller saçılmıştı, yollarda kopan vücut uzuvları vardı. Hemen ayağımın altındaki kol da bunu çok rahat betimliyordu.
Her yerin kanla kaplı olduğunu söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum?
Ülkenin bütün şehirleri bu durumda mıydı, bilmiyorduk çünkü bu felaket başladıktan 4 gün sonra elektrikler kesilmiş ve bir daha gelmemişti. Bir şekilde hoparlörün şarjını idareli kullanıyorduk telefonları ise marketlerden bulduğumuz dolu olan powerbankler ile idare ediyorduk.
Mağazanın içine girince, içinin de dışarıdan farklı olmadığını görmüştük. Devrilen bir sürü şey vardı, tam olarak kaos ortamı hakimdi. Jisung gözüne kestirdiği kıyafetlerden birkaç tanesini ne zaman eline aldığını bilmediğim sepete atıyordu. Ben ise kapıdan çok uzaklaşmadan dışarıyı izliyordum.
"Her zaman şu personel odalarını merak etmiştim.." Gözümü dışardan çekip bana gösterdiği kapıya baktım.
Personel Harici Girilmez.
Kapıyı açmak için bana baktığında kafamı iki yana salladım. Oyalanmak için vaktimiz yoktu şehirden hemen çıkmamız gerekiyordu. Beni dinlemeyip kapıyı açmıştı.
Gözlerimi devirip kafamı tekrar dışarıya çevirdim. Biraz ilerde, bizi göremeyecek kadar uzakta uçan Pteranodon yavrularına baktım. Pteranodon'a benzedikleri için böyle diyorduk. Onların küçük versiyonlarıydı. Genelde sürü halinde takılıp gittikleri yerlere birlikte saldırıyorlardı. Ne kadar ölseler dahi her geçen gün sayılarının daha fazla olduğunu anlayabiliyorduk.
"Anneni seveyim! Minho hoparlörü getir!"
Jisung açtığı kapıdan çıkan daha küçük kuşlarla eline nerden aldığını bilmediğim manken koluyla önüne gelenlere vuruyordu. Koşarak mağazadan çıktım ve önümdeki arabadan hoparlörü alıp tekrar içeri girdim. Telefonu bağlayıp acele ederek müziği bağlayıp hoparlörü yere bıraktım ve elime ne geldiyse Jisung'a saldırmaya çalışan yaratıklara atmaya başladım. Bu birkaçının dikkatini bana çevirmişti.
Jisung bulduğu ilk fırsatta kenara attığı sepeti alıp yanıma koşmuştu. Bıraktığım hoparlörü yerden alıp Jisung'u sırtından ittirerek mağazadan çıkardım. Arabaya bineceğimiz sıra az önceki sürünün, çıkardığımız sesler yüzünden bize doğru uçtuğunu gördüm.
"Minho sesini aç şunun!" Jisung bağırarak kolumu sallarken titremeye başlayan elimle sesi açmaya çalıştım ama bir anda kesilen müzik ve sönen ışıkları hiç işimize yaramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
make some noise •minsung
Fiksi Penggemar"Salak gibi ordan düşüp ölmeyi mi bekliyorsun gerçekten??" Siktiğimin hayatında tek bir şey bile düzgün gitmiyordu ve şimdi iyice boka batmıştık. "Eğer bana bir yanlış yaparsan, seni o manyakların akşam yemeği yaparım Han Jisung.!" Karşımda bana...