Duyduğum şeyden sonra bir kaç saniye duraksadım. Chaeyoung sarhoştu ve kesinlikle ne dediğini bilmiyordu. O gerçekten beni seviyor olabilir miydi?"Chae kafan tahmin ettiğimden de güzel sanırım!" Gülümseyip omuzuna vurduktan sonra telaşla ayağa kalkıp mutfağa gittim. Duyduğum şeyin etkisinden kurtulmak için lalisa'dan uzaklaşmam gerekiyordu.
"Ah güzel Matías!" İçeriden gelen bağırış sesi dikkatimi dağıttığında adımlarımı az önce ayrıldığım odaya yönelttim.
"Ne denli renkli yaprakların?" Başını koltuk başlığına yaslamış, bir o kadar da kendinden geçmiş güzel kadın gülümsetmişti beni.
"Ruhum kadirşinas güzelliğinin tapınağında," ayağa kalkıp elini bana doğru uzattı.
"Keza gözlerin efendisi sözlerimin." Başını yavaşça boyun girintime yaklaştırıp usulca soludu bedenimi.
"Sen aitsin asilliğin kumsalına, ben ise yalnızca bir kara." Bir yandan gülüyor bir yandan baş parmakları bir pamuğunki kadar yumuşak bir tavırla bedenimden aşağı süzülürken temas ettiği her yer cayır cayır yanıyordu.
"Senin muntazam davranışlarının yanında; seninleyken ben, aklım bir karış havada." Dudakları yanağımdan teğet geçerken yakalamak istedim onu. Dudaklarını dudaklarıma hapsetmek. Ona ne kadar özel olduğunu fısıldamak istedim. Tanrı aşkına ne oluyordu bana?
"Ah Matías! Yaz kış sorarım seni kuşlara!" Dedi üzerimdeki hırkayı omuzlarımdan çıkartırken.
"Dokun bana ve yalnızlığıma." Elimi kavrayıp dudaklarının üzerine götürdüğünde minik bir öpücük kondurdu elimin üzerine.
"Kimisi der bana bir müptezel, kimisi ise aptal bir aşık..." diğer elimi de avuçları arasına aldığında iki elim de avuçları arasında, kalbinin üzerinde duruyordu şimdi.
"Ben ise yalnızca, yalnızca sana hasta." Omuzlarını kendine çekip küçüklüğünde savunmasız bir kuşa benziyordu. Uçmak için pencerinin açılmasını düşleyen bir kuşa.
"Sevgili Matías, bilirim beni elzem görmezsin asil krallığında," ellerimi bırakıp başını omuzuna yasladığında gözlerinden yaşlar süzülüyordu usulca. Seviyor muydum onu? Peki ya o? O seviyor muydu beni? Bana mıydı bu sözler yoksa hayalini kurduğu aşkına mı?
"Fakat yalvarırım tut beni. Bir daha bırakmamak üzere sımsıkı sar." Gözlerimden süzüldüğünü fark etmediğim yaşlar yanaklarımı ıslatırken neye uğradığımı şaşırmıştım. Az önce söylediği o sözler... Hepsini o mu yazmıştı yoksa öylesine ezberlemiş sözler miydi onlar? İçimde oluşan ona temas etme istediğini bir kenara atmaya çalışıyordum fakat nafileydi. Öyle hayrandım ki ona her bir hareketi çağırıyordu beni ruhundaki güzellikleri keşfetmeye.
"Chaeyoung? Sen.. bunu sen mi yazdın?" Gözyaşları arasında gülümsedi.
"Sana yazdığım onlarcasının arasında en iyisi bu." Elleri yanaklarımı kavradığında doğrudan göz teması kurdu benimle. Bu gecenin başından beri kurduğumuz en uzun göz temasıydı. Ne o kesti bana bakmayı ne de ben dakikalarca sürdü bu bakışmamız. Az önce yeterince şey söylememis gibi bir şeyler söylemek istiyor gibi bakıyordu gözleri. Fakat korkuyordu. O bir şeyden çekiniyordu. Ya benden ya da söylemek üzere olduğu şeyin aramızda yaratacağı etkiden. Neyden çekildiğini bilmiyordum ama bir az sonra duyacağım şeylerden sonra hiç bir şeyin aynı olmayacağını biliyordum.
"Ben," dedi gözlerini kaçırmak ister gibi dudaklarını dişleyerek. Benim dişlemek istediğim dudaklara o eziyet ediyordu şimdi.
"Seni seviyorum lalisa. " bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra aramızda oluşan gerilime daha fazla dayanamayıp arzına yenilen taraf ben olmuş ve öpmüştüm onu. Ne zamandır kalbimde beslendiğimi bilmediğim duygular su yüzüne çıkarken halimden oldukça memnundum. Chaeyoung bana karşılık veriyordu. Öyle güzel öpüyordu ki dudaklarımı, öyle açlıkla fakat bir o kadar da masumca. O an ağlamak istedim. Benim ol demek istedim. Ah chaeyoung ne yapmıştı bana böyle...
Umarım beğenmişsinizdir.
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.
Bu arada Matías'ın Tanrı'nın armağanı anlamına geldiğini de unutmadan belirtmek istiyorum.
Okuduğunuz için teşekkürler (•ө•)♡
Yazım hatalarını en kısa sürede düzelteceğiiim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blossom'
Fanfictionlalisa her gün sırasında bulduğu notların kimden geldiğini bulmak istiyordu.