güpgüneşli bir hava, kuş cıvıltıları, elimdeki buzdolabı poşetinde yüzen bir balık; petshop'tan çıkmışım ve
yaşadığımı hissetmiyorum.
filmlerde olan o neşeli tablolardan halliceyim ama gel gör ki, ben güneş sevmem. kuş severim. balık sevmem.
denemek istediğim şeyi yapıyorum, mutluluk tablosunu taklit ediyorum ama hâlâ yaşadığıma dair içimde görebildiğim izler biraz oksijenden ibaret. safsata mıydı ki hepsi? yolda bu cıvıl cıvıl gün için gülümseyenleri görebilmiştim. demek ki makina gibi ben bozulmuşum.
tek başıma yaşadığım eve gelebildim ve anahtarla açmadım kapıyı, giderken açık bırakmıştım. evet, böyle mutlu olmazsam eve hırsız girer de aksiyon içinde kalırsam belki en azın bir tebessüm ederim diye düşündüm. ama görüyorum ki, evde hırsız ve eksik eşya yok.
başarısız.sonra söylendim, zaten evde tek tük eşya var; ben zengin de değilim. kim ne yapsın benim evi... e ben ne yapıyorum.
balığı bir kenara kendi hâlinde koydum ve masamın üzerindeki onlarca kağıdın bılunduğu kaseye şöyle bir göz attım.
en azından şu hayatta bana yalan söyleyen birileri vardı.
ya korkutuyordum, ya da o da kendi mutluluk yolunu bu sayede yürüyordu. karışmadım.
yeniden hazırlanmadım ve okula gitmek için yolu yürüdüm. bir sonraki deney, pijamalarla okula gitmenin ne kadar riskli olacağına bakmaktı. belki gülerdim.
okuldan içeri girdim, kimse bana bakmadı. bunda komik bir şey yok.
dersliğe girdim, kimse bakmıyor. hâlâ komik bir şey yok.
ahmet ile karşı karşıya geldim. bu son derece komik. ama gülemedim.
"sinem, al." bana evcil balıkların yaşam alanı olan fanusu uzattı. aldım.
"doğru ya, ihtiyacım vardı." dedim. almayacaktım, üşenecektim ama olsun.
bu kısa diyalogda iki riske girdim: biri nazik olmayıp teşekkürde bulunmamak, ikincisi; bunu ahmet'den almak başlı başına bir risk değil miydi?!
55 dakika öncesinde aldığım balıktan nasıl haberi vardı?
beni takip ediyor olabilir. sabah, daha önce görmediğimden emin olduğum o masanın üstündeki kağıt yığınını o koymuş olabilir.ama bir şey çalmamıştı işte, aksine bir şeyler koymuş; şimdi de yine bana bir şeyler veriyor! of, keşke çalsaydı.
yüzüne bakmadan kendi sırama geçtim. arkamdan geldi.
"sinem, o kağıtları okudun mu?"
gizleme gereği de durmuyordu. işte bu hiç komik değil ve çok komik arası. 0.
"hayır." dedim.
"neden?" dedi.
"senin koyduğunu az önce öğrendim" dedim. ben de gizlemem. sıkıcı.
"hep böyle yapacak mısın?" dedi. hayır.
"hep öyle yapmamaya çalışacağım." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öykü, roman'ın anlattığından bi'haber
Short Storygörmezden gelinenler. bir kitapta görmezden gelinen önsöz, görmezden gelinen sokak lambalarının ışığının vurduğu pencereler, küçük çaplı bir dükkanın tabelası, müzedeki tablonun açıklaması, yazarın hisleri, okurun düşleri, sınıftaki sessiz çocuğun d...