↳ EXTRA FİNAL [2] ↓

394 38 107
                                    

Madrigal - Seni Dert Etmeler (mutlaka açın)

Aurelia için cenaze töreni düzenlenmişti bile. Cenazeye öğretmenler, Aurelia'yla arası iyi olanlar ve onunla hiçbir yakınlığı olmasa bile ona sempati duyan öğrenciler de katılmışlardı. Yani, onun cenazesinde beklenilenden çok kişi vardı çünkü insanlar artık Aurelia'yı ölüm yiyen adayı olarak değil de karanlıktan kaçmaya çalışan birisi olarak görüyorlardı.

O öldükten sonra onu böyle görmenin bir anlamı yoktu.

Cenazenin sonunda asalar kalktı ve herkes "Lumos!" diye bağırdı, asalardan parlak sarı ışık çıktı.

Remus gözünden düşen bir damla yaşı sildi ve asalar hâlâ ışık saçarken, ilk aşkı için"Lumos Maxima!" dedi, asasından çıkan ışık cenazeye gelen herkesin ışığından daha parlaktı. Bu ışıklar ona Aurelia'yı hatırlattı.

Çünkü onun gülümsemesi de parlaktı.

James bir kolunu Lily'in beline sarmıştı ve Lily de başını sevgilisinin omzuna yaslamış cenazeyi izliyordu. Remus kadar üzülmese de, James de biraz üzgündü. Nasılsa , bir cenaze töreninde olunca herkes üzülürdü çünkü etraftan gelen negatif enerji sizi bu duruma düşürebilirdi. Omuz silkti, nasıl da olsa bu üzgünlük yarına yok olup gidecekti

Remus James ve Lily'e baktı, keşke dedi, keşke Aurelia da hakettiği hayatı yaşayabilseydi.

Remus Aurelia'yı sevdi, ama asla Aurelia'ya sahip olmak istemedi. Bazen hayaller kurdu, Aurelia'yla sohbet ettiği, onunla birlikte Hogsmade'e gittiği, veya onunla el ele tuttuğu hayaller, hayalleri bunlarla sınırlıydı. Ama Remus kendi mutluluğundan çok sevdiğinin mutluluğunu istedi.

Aurelia James'e aşıktı ve Remus her ne kadar kalbimin acıyacağını bilse de Aurelia'nın kendisiyle değil de James'le birlikte olmasını isterdi. Çünkü o zaman Aurelia sevdiğiyle beraber mutlu olabilirdi.

Cenazeden sonra herkes kendi evine döndü. Sadece mezar taşının başucunda oturup titreyen elleriyle toprağı nazikçe okşayan Remus dışında.

***

James  Remus'un ona verdiği mektupları çekmeceden çıkardı ve elindeki bir fincan kahvesiyle birlikte yatağın üzerinde oturdu. Kahveyi komodinin üzerine bıraktı ve yatak başlığına yaslanarak ilk mektubu açtı. Kahvesinden yudumladı.

İlk mektupdan pek bir şey anlamadı, sırayla ikinci, üçüncü mektupları da açarak okudu. Öyle ki mektupları her okurken kalbinde bir sızı hissediyor, o sızıyla beraber gözleri yaşlarla doluyordu.

Mektupları okudu, hepsini okudu ve on beşinci mektup onun kalbindeki bu sızıyı daha da şiddendirdi. Mektubu yazarken, kendi ismini yazarken Voldemort onu öldürmüştü.

James, Slytherin binasında olduğu için nefret ettiği kızın iç dünyasıyla, hisleriyle tanıştı. Yıllarca nefret ettiği kızın ona aşık olduğu, onu canından çok sevdiğini öğrendi. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve tuzlu su James'in titreyen dudaklarına karıştı.

"Beni seviyordu..."

Son, on beşinci mektupdaki cümleye sabitlendi gözleri. Defalarca okudu o cümleyi ve mektubu kenara bırakarak başını ellerinin arasına aldı, dirseklerini de bacaklarına dayadı. Gözlerinden yaşlar düşerken içindeki vicdan azabı filizlendi, gittikçe büyüdü.

Seni seviyorum ve hep seveceğim, benim aşkım, nefesim, cennetim, James Potter'ım...

Aurelia James'i sevmişti yıllar boyu, ve James bunu fark etmemişti bile. Ona olan nefretinin nedenini tam olarak bilmiyordu, tek bildiği şey Aurelia'nın ona ve etrafındakilere bir zararı olmayan normal bir Slytherin olduğuydu.

JAMES POTTER'A MEKTUPLAR ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin