on iki

83 17 7
                                    




[Bir ay sonra]

Viper

"Hwa, ben bir süre dışarıda olacağım. Patronum aradığı için iş yerine gitmem gerek," dedi Seongwa'ya, bir yandan da ayakkabılarını ve ceketini giyiyordu.

Seonghwa bakışlarını çalışma kitabından kaldırdı ve somurtarak Yeosang'a baktı. "Ne zaman döneceksin?"

"Bilmiyorum. Muhtemelen gece geç saatlerde," diye cevapladı Yeosang, telefonunu ve yurt odasının anahtarını unutmadan diğer eşyalarını da aldı.

"Gerçekten mi?" diye sordu Seonghwa, ses tonu üzüntüyle alçalmıştı.

"Evet. Senden tek istediğim odada kalıp dersini çalış ve uyu. Tamam mı?" dedi ve çantasını omzuna astıktan sonra arkadaşına baktı.

Seonghwa bakışlarını indirdi, üzülmüştü ama yine de Yeosang'ın sözlerini başını sallayarak onayladı. Çalışma kitabına geri dönerken kapıyı açan Yeosang'a bakmadı bile. Yeosang yine geç gelecekti ve Seonghwa'ya yeni işini söyledikten sonra neredeyse her gece ortalıktan kayboluyordu.

Pembe saçlı çocuk iç çekerek kapıyı kapattı ve arkadaşının içeriden kapıyı kilitlediğini duyduktan sonra elleri ceplerinde ve yüzündeki gergin ifadeyle arabasına doğru ilerledi.

•~x~•

Seonghwa

[tecavüz girişimi uyarısı!]

Kalemini masaya bıraktıktan sonra Seonghwa dudaklarının arasından rahatlamayla derin bir soluk verdi ve kollarıyla bacaklarını esnetmek için sandalyesini geriye doğru ittirdi. "Sonunda bitti," dedi kendi kendisine gülümseyerek.

Sınavı için neredeyse bir saattir aralıksız çalışmıştı ve sonunda kendi başına rahatça zaman geçirebilirdi. Yalnız başına. Seonghwa'nın dudakları bükülürken oturduğu yerde omuzları da düştü. "Beni yalnız başıma bırakmaya başladı. Ama işi olduğunu söyledi sonuçta," diye mırıldandı kendi kendisine.

Çalışma masasının üzerindeki kitaplarını ve defterlerini düzeltti, birkaç kağıdı dosyasına koydu ve çalışırken silgi tozlarından ve buruşturup attığı kağıtlardan oluşan dağınıklığın hepsini çöpe atarak her yeri temizledi ve en sonunda sandalyesini yerine yerleştirdi. Ardından masasındaki telefonunu eline aldı ve saate baktı.

22:40.

"Karnım acıktı," diye mırıldandı. Küçük buzdolaplarına doğru ilerledi ve yiyecek var mı diye kontrol etti fakat maalesef hiçbir şey yoktu. Küçük dolaplarını doldurmak için abur cubur almayı unutmuşlardı. Abur cubur işi Seonghwa'daydı ama çalışmaktan almayı unuttuğu için şimdi gecenin bu saatinde yiyeceksiz bir şekilde aç kalmıştı.

Bir süre duraksadı ve düşündü. "Muhtemelen bakkallar hala açıktır, yani umarım," diye düşündü tereddüt ederek.

Ardından cüzdanını alıp üzerine hırkasını geçirerek elinde anahtarlarla yurt odasından çıktı. Birkaç kat merdiven indikten sonra yurdun çıkışına doğru ilerledi. Ardından etrafta açık bakkal ya da restoran var mı diye etrafına bakındı.

Seonghwa oldukça loş bir şekilde aydınlatılan sokağa doğru yürüdü, her evin önüdeki sokak lambası çok güçlü aydınlatmıyordu, hatta bazıları titreşerek yanıyordu ve sarışını az da olsa korkutmuştu. Sessiz yolda birkaç araba geçerken etrafta kimse gözükmüyordu. Seonghwa'nın ayak seslerinin arasından sokak lambalarının ampüllerini cızırtısı bile duyuluyordu.

RED | Seongjoong (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin