PRENSES VE SÖZDE ARKADAŞI

0 0 0
                                    

Zamanın birinde bir prenses varmış, çok tatlı güler yüzlü ve neşeli birisiymiş bu yüzden krallıkta çalışan hiç kimse onun mutsuz olabileceğini düşünmezmiş. Ancak prensesin çok fazla sorunu varmış, anne ve babası geçinemezlermiş zaten eski kralın zoruyla evlenmiş ve çocukları olunca da ayrılmamaya kara vermişler çünkü kraliçe kendi oğlunun başa geçmesini istiyormuş.

Kraliçe çok acımasız biriymiş kızını hiç sevememiş çünkü nefret ettiği kocasına yani krala daha çok benziyormuş. Dedim ya kraliçe çok acımasız diye hah oğlununda ondan kalır bir yanı yokmuş, kardeşine eziyet eder döver hatta taciz bile edermiş o kadar iğrenç birisiymiş ama bizim minik prenses derdini kimseye anlatamaz olmuş çünkü kime dese 'ay yok canım küçük prensimiz öyle bir şey yapmaz.' 'sen yanlış anlamışsındır öyle değildir.' 'seni sevdiği için yapıyor' gibi cümleler duyarmış. 

Tabi bizim prenses çok üzülürmüş ama hiçbir şey de yapamazmış. Babası yani bizim kralda ülkesine çalışmaktan ailesine vakit ayıramazmış sadece kızı derslerinde iyi olursa ona aferin demek için uğrarmış. Sonra her hikayede olduğu gibi bizim prensesin de hayatına biri girmiş, ancak bu kişi bizim prensesin hayatını karatacakmış. Bu kişinin ailesi çok katıymış hatta prensesle oynamak için sarayın bahçesine bile yeni arkadaşının annesi ile gitmek zorundalarmış. Ancak prensesin yeni arkadaşıyla vakit geçirecek zamanı bile olamazmış çünkü   yeni arkadaşının annesi oyun odalarına girer ve her şeylerine karışırmış ama bunlar prenses için engel oluşturmamış yeni arkadaşını kayıp kardeşiymiş gibi benimsemiş ve onu çok sevmiş. Yıllar yılları kovalamış ve nihayet prenses ve arkadaşı büyümüşler ve bir nevi kendilerince özgür olmuşlar. Prenses sık sık saraydan kaçar ve yeni arkadaşını da peşinde sürüklermiş, prenses sarayları sıkıcı bulurmuş, içi boş kutu gibi gelirmiş prensesin gözüne.

Prenses bir gün kendi başına kaçmış kaleden çünkü artık dayanamıyormuş her gün hem de her gün yatmadan önce tanrısına dua ediyormuş. 'Tanrım, eğer gerçekten varsan ve beni iziyorsan lütfen beni bu acıdan kurtar! Bu acılı bedenime dinlenme izni ver ve ruhumu al.' ancak hiçbir zaman prensesin duası kabul olmamış ama prenses hiç vazgeçmemiş. '' Elbette ki tanrıya bir tek dua eden ben değilim önce yaşamak istiyenlere cevap vermeli çünkü benim için yaşamın bir anlamı veya amacı yok.''  diyerek kendini geçiştirirmiş. 

Dedim ya  tek başına kaçmış bizim prenses, hep okuduğu romanlardaki gibi anlatılan efsanelerdeki gibi bir aşk istermiş, şehre yakın bir dağ bulmuş (insanların onu duyabileceği yerleşim yerine yakın bir dağ) üstüne çıkmış ve sesi kesilene kadar bağırmaya başlamış. ''Lütfen biri beni kurtarsın!'' ve ''Karanlığın içinde kayboluyorum beni bulun, lütfen!'' demiş ama ne cevap veren varmış ne de onu duyan birisi. Prenses umutsuzluğuyla baş başa kalmış hıçkırarak ağlamış ilk defa böyle ağlıyormuş çünkü prensesin sarayda ağlaması yasakmış. Prensesin arkadaşı kral ve kraliçe prensesin yokluğunu fark etmeden prensesi aramaya çıkmış, prensesin dağdaki sesini bir tek o duymuş ve dağın tepesine kadar koşmuş. Prensesi ağlamaktan perişan bir halde uyumak üzere bulmuş, hemen prensesin yanına koşmuş onu kaldırmış ve ''Hadi kral ve kraliçe fark etmeden saraya geri dönelim'' demiş ama prenses bu fikri hiç sevmemiş. ''Hayır! Ben gitmeyeceğim sen gidiyorsan git. Hem onlar benim anne ve babam değiller eğer beni umursamış olsalardı şimdiye benim yokluğumu fark ederlerdi. Ben onlar için bir hiçim!'' dedi ama bu cümleyide bizim prensesin arkadaşı pek sevmemişti ve sinir de olmuştu çünkü bu zamana kadar prensesle arkadaş olmasını ailesi istemişti.

 ''Bencil olma!'' dedi   prensesin arkadaşı  ''Sen prensessin şu güne kadar arkanı topladım ve yanında oldum ama ben istemedim! Sen ne anlarsın ki? Aptal burnu havada olan bir prensessin sen!'' dedi. arkadaşı içindekileri sonunda dökmüştü daha hafif hissediyordu artık ama bizim prenses için aynısı geçerli değildi bu. ''Sen gerçekten bir an bile olsa içtenlikle yaklaşmadın mı bana?'' prenses çok şaşırmıştı çünkü arkadaşını tanrıdan bir hediye gibi görüyordu ** şu an meşgulüm o yüzden bu insanı sana eşlik etsin diye gönderdim** demişti tanrısı yani en azından bizim prenses öyle algılamak istemişti. ''Hayır, bir an bile istemedim!'' dedi prensesin arkadaşı. Prenses çok üzülmüştü. ''Peki şu ana kadar benim dertlerimi dinledin ve benim için bu dağa bir kere bile durmadan tırmandın, bütün bunlar ne içindi öyleyse?'' diye bağırdı prenses. 

''İnan bir an bile umursamadım seni, sözde dertlerini daha sonrasında hizmetçilere anlatıp gülmek için dinledim ve bu dağı da senin için değil kendim için çıktım. Düşünsene sen bana emanetsin annen yani kraliçe her gün nasıl olduğunu soruyor bana. Ha sorarsan sen mutsuzsan o mutlu oluyor gerçekten de annen bile seni sevmiyor!'' Bu sözler soğuk bir tokat gibi çarptı prensesin yüzüne, güvendiği tek kişide sonunda terk etmişti prensesi. Sözlerine devam etti sözde prensesin arkadaşı ''Hadi boş tavırlarına bir son ver yalancı prenses parçası zaten bana anlattığın bütün o şeyler, yok abim beni taciz ediyor annem bana vuruyor dertleri yalandan ibaretti ne diye bu kadar üzülüyorsun? Yoksa yalanın ortaya çıktığı için mi? Hadi itiraf et hepsini sırf ilgi için yaptın demi?''   Prenses kendini şu güne kadar  arkadaş bildiği kişiden kurtardı ve geriledi. ''Sen ne düşünmek istersen düşün ve istediğin kadar alay et umrumda değil ama şunu bil anlattığım her şey doğruydu ve hiçbirini sözde ilginiz için yapmadım! Şimdi defol git o çok  sevdiğin kraliçene de ki prenses kaçmış onlar ve sen bundan sonra ancak ölümü görebilirsiniz. Artık tanrıya ihdiyacım yok ben kendimi kendim hallederim.'' dedi ve dağdan aşağıya doğru koşmaya başladı.

Prenses tam gözlerindeki yaşlar tükendi zannederken hemen yerlerini yenisi geliyor durmadan koşuyor ve ağlıyordu. Nereye gideceğini bilmiyor sadece koşuyordu, içinden de tanrısına dua etmekten kendini alamıyordu. "Tanrım eğer gerçekten varsan lütfen bana bir işaret gönder ve bu acıma son ver!" Bir şeylere inanmak istiyordu, arkadaşı bildiği kişi onu yanıltmış ve inancını tamamiyle boşa çıkarmıştı. Peki ya tanrı? O da mı terk etmişti prensesi? Yoksa tanrıda mı sevmiyordu prensesi bu yüzden mi hiç cevap vermemişti prensese? Prenses bütün  bunları düşünürken çoktan uçurumun kıyısına gelmişti. Aşağıya baktı prenses, denizin dalgaları sanki bir şeyi almaya çalışırcasına vuruyordu. Bir an için suyun kendisi için geldiğini düşündü prenses ve heyecanlanmadan edemedi.  

Prensesin sözde arkadaşı prensesin arkasından gelmişti istediği veya pişman olduğu için değil  kral ve kraliçeye prensesin olası ölümünü açıklayamayacağı için arkasından gelmişti. Prenses uçurumun kenarından öylece denizin hırçın dalgalarını izliyor ve ona yaklaşmaya çalışan  eski arkadaşını fark etmemişti bile. ''Yakaladım seni!" Prensesin sözde arkadaşı prensesi yakalayıp uçurumun kenarından almıştı bizim saf prenses ise arkadaşının yalan söylediğini aslında ona önem verdiğini düşündü, önem vermese neden onu kurtaracaktı ki hem? "Neden? Neden beni kurtardın? Hani bana değer vermiyordun? Niçin kurtardın beni?" Prensesin sözde arkadaşı prensesin bu kadar saf oluşuna güldü, nasıl oluyordu da bir insan nasıl bu kadar aptal olabiliyordu?

"Seni önemsemek mi? Aptal tabi ki de sana önem vereceğim, sen benim piyango biletimsin, para kaynağımsın. Sen olmasan ailem çoktan bana bir koca bulmuştu senin gibi şımarık birisinin peşinden  koşmaktansa çocuklarımın peşinden koşuyor olabilirdim !" Prenses kendi aptallığına kızmış ve kendini sözde arkadaşının elinden kurtarmıştı. "O zaman git ve o kacayı bul ve çocuk yap tamam mı beni rahat bırak!"   "Aptal hala anlamadın değil mi? O koca abin. Yaşamanı sağlıyorum çünkü abin hala bana tam olarak aşık değil."  Prenses şaşırdı o onca yıl hiç prensesi dinlememişmiydi? "Sen nasıl yani beni hiç dinlemedin mi? onun nasıl birisi olduğunu sana demiştim bunu nasıl yaparsın!" Prenses birkaç adım geriledi eski yerine yani uçurumun kıyısına tekrar geldi. "Hadi ama bu kadar aç gözlü olma abini sadece sana mı istiyorsun? Sözde tacizler falan hepsi bahane değil mi? Neden bu kadar kötüsün? Sen varlık içinde yüzerken ben sefaletten sürünüyordum, hani arkadaşındım? Yardım etsene bana." 

Prenses karşısındaki sözde arkadaşından korktu, onun eski arkadaşı olduğuna inanmak istemedi. Arkasını döndü ve kendini suyun emin ellerine bıraktı, ne de olsa su onu sarıp sarmalardı. Suya fazla yukarıdan düştüğü için biraz canı acımıştı ama suyun sıcak kolları onu rahatlatmış ve kendini güvende hissettirmiş idi ve bu prensesin mutlu olması için iyi bir sebepti. Prenses artık suyun yüzeyindeki her şeyi unutmuş mutlu bir ölüm istiyordu. Son bir defa daha gözünü açmış ve suyun dibine battıkça güneş ışıklarının yok oluşunu izlemişti.

Eski arkadaşına ve ailesi dediği kişilere ne oldu veya ne olacak bilmiyordu, düşünmek de istemiyordu. Kim bilir belki mutlu olurlardı belki üzülürlerdi? Ne de olsa prenses bunu hiç goremeyecekti bu yüzden düşünmeden göçtü gitti.














































Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 30, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Pişman Olmamalı İnsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin