Harry piyanonun üzerine yüz üstü uzanmış, çenesini ellerine koymuş ve dizlerinden aşağısını havaya kaldırıp, ayak bileklerini birbirine bağlamış hâlde dururken, uzun bukleleri sağ yanından yatıyordu. Yüzünde tebessüm vardı ve yeşil gözlerinde beliren hayranlıkla William'ı izliyordu. Parmakları ne de güzel gidip geliyordu beyaz tuşlar üzerinde! Kendisine bakıp şarkıyı söylerken ve sakalları arasında mükemmel parıltıyla görünen dudakları gülerken öyle tatlıydı ki, Harry ara sıra onun oyuncu ifadesine kıkırdıyordu.
Şarkıyı bitirdiğinde, Harry hemen toparlandı ve bağdaş kurarak hevesle alkış tuttu. "Harikaydın! İnanılmazdı William, muhteşemdin!"
"Sahiden çok mu beğendin?"
"Evet, bayıldım buna! Ah... Ne de güzel söyledin! Keşke her gün dinleyebilsem seni..."
"Her gün olmasa da çoğu zaman böyle çalarım sana, neden yapmayayım ki?"
"Gerçekten yapar mısın bunu?"
William, onun müziği ne kadar çok sevdiğini ama uzun zamandır dinleyemediğini ve müzik dinlemeye ne kadar hevesli olduğunu biliyordu. Yaşayan bir ölünün hem dünyada bulunma yetisinin olması hem de elinden hiçbir şeyin gelememesi çok zor görünüyordu. Şimdi William kim oluyordu da onun ricasını geri çevirecekti ki!
"Gerçekten yaparım."
"Ya... Çok tatlısın, William." İkisi de gülümsedi. Oysa asıl William'ın gözünde sevimli görünüyordu ya!
"Romanım üzerinde çalışmalıyım şimdi," dedi William. Çalıştığı dergide denemeleri çok rağbet görmüş, adı şimdiden eleştirmenler tarafından olumlu eleştiriler üzerinden yazılmaya başlanmıştı. Dolayısıyla kurgusu ve özeti hazır olan romanı için son rötüşleri yaparak yayımlamak üzere cesaret bulmuştu. Derginin bir sayfasında romanının bölümleri her iki haftada bir yayınlanıyordu. En sonunda da kitaba dönüştürülecekti.
"Oh, ben de senin yanında durabilir miyim Willy?"
"Elbette durabilirsin. Ama sessiz olmanı istiyorum, yazarken ilham perilerimin kaçmasını istemezsin," diye ayağa kalktı ve çalışma masasına oturdu. Harry de havada süzülerek, çalışma masasına oturup ayaklarını sallamaya başladı.
"Yani benim kaçmamı istemezsin?"
Eline kalemi alırken gülmesi üzerine Harry de kıkırdadı. Şımarık Lord, kendini ne de güzel övüyordu! Doğrusu tüm bu övgülere değerdi de.
William, ilhamı bol olarak yedi sayfa yazı yazdı. Kimi zaman durdu, kimi zaman kendisine ilgiyle bakan Harry'ye baktı, kimi zaman kalkıp dolandı ve kimi zaman da yazdıklarını beş kez okuyup düzenlemeler yaptı. Bu yazıları daktilodan geçirmesi gerekecekti.
Bir ara dinlenmek için gümüş kapaklı tabakasından bir sigara aldı, dudaklarına götürüp yaktıktan sonra pencere kenarında içmeye başladı. Günbatımına doğru şafakta oluşmuş turuncu, bakır ve kırmızı renkli skalaya gözleri kısık bir biçimde bakarken, sigarasından usul usul duman çekmeye devam etti. Yanakları içeri göçüyor, uzun kirpikleriyle donanmış mavi gözleri kısılıyordu. Harry'nin onu hızlı kalp çarpıntıları eşliğinde, hayranlık ve utangaçlık hisleriyle izlediğinden bihaber, sigarayı kül tablasına bastırdı ve yerine oturup yazısına gömüldü.
Bu sırada Harry hiç sesini çıkarmadan onu izledi ki, kendisini kovmasın diye! En sonunda kalemini masaya bıraktığında derin bir nefes verip sırtını ahşap sandalyeye yasladı. Çok eğilip yazmaktan omuzları acıyordu.
"İyi misin?" diye sordu Harry kısık sesiyle. Gözleri kaygı ve anlayışlık duygularıyla parlıyor, güneşin vurduğu kaşları bal rengiyle havalanıyordu. William onu rahatlatmak ister gibi gülümsedi ama yorgundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dear Ghost | Larry ✔
SpiritualYıl 1900... Roman ve tiyatro yazarı Louis William Tomlinson, kendisine en uygun olan evi araştırmaya çalışsa da, tuttuğu köşkte yalnız olmayacağını biliyor.