9.10 (İBLİS)

181 42 47
                                    

Ekim yağmurları köşkün bahçesine tünerken, şafak batı yakasından sökerek evin içindeki loşluğu artırıyordu. Kapalı penceresi önünde durmuş William, şömineyi ve iki gaz lambasını yakmış hâlde, düşünceler girdabında dönüp durarak dün geceki olayı sürekli olarak aklından geçiriyordu.

Harry, suçlu bir çocuk misali piyanonun üzerinde oturuyor, kırgın bakışlar eşliğinde William'a bakıyordu. Onun kırgınlığı asla William'a değildi. William ona, dün geceden beri epey şefkatle yaklaşıyordu. Asıl mesele, William'ın başına iş açmasıyla üzerine binen vicdani yükümlülüktü.

"Sana özür dilemekten asla bıkmayacağım," dedi Harry, titreyen sesiyle. "Affet beni, ne olur! Bağışla beni, Louis... Sessizliğinle beni şu ateş parçalarından çok daha fazla yakıyorsun."

William, elleri ceplerinde derin bir nefes alırken, ağır ağır ona dönerek, "Dilediğin kadar özür dile, Harry," dedi. "Ben de üzgünüm ve bu özürlerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini çok iyi biliyorum. Senin varlığının bilinmesi hiç de normal değil. Üstelik bir kişi de değil, onlarca kişi gördü seni!"

"Ama katilimi gördüğümde geçmişin de getirdiği sancılara dayanamayıp sinirlendim. Dudaklarından o pisliğin adını duymak bile yetti bana! Ah, ilkten isim benzerliği olmasını ne çok dilemiştim, oysa gerçekmiş!"

"Bu neyi düzeltti? Onu öldürmen çok daha korkunç olabilirdi. Şimdi insanlar umalım da korkudan buralara gelemesinler." Sıkıntılı bakışlarla yumruğunu dudaklarına götürdüğünde, bakışlarında telaş da geziniyordu. "Dünden beri çok sessizlik var. Bu, hiç de hayra alamet değil."

Harry ürkekçe yanına sokulup, "Ne demek istiyorsun?" diye fısıldadı.

"Açık değil mi?" diyerek hiddetle ona döndü. Harry'yi ürküttüğünü bilse de içindeki sıkıntının varlığı çok daha büyüktü. "Dün beni ve Bay Smith'i duvarlara ittin. Bu yetmemiş gibi insanlara göründün, onlarcasına! Tanrım... Bunun bir şekilde patlaması gerekiyordu. Ancak her şey... olmamış gibi."

"İyi olan bu değil mi?"

"Hayır!" Parmaklarını saçlarından geçirerek etrafta döndü. Gözleri hızlıca boşluklarda geziniyordu. "Bir şeyler- Bir şeyler yanlış gidiyor!"

Bağırışlar.

Evet, artık bağırışlar kapalı pencereler arasından köşkün köşelerine kadar sızıyordu. İkisi dehşetle birbirine baktı. Ardından hızlıca kapıya koşup açtılar kapıyı. Onlarca, hatta yüzlerce insan ellerindeki meşaleler ve kazıklarla, haçlar ve kilise üyeleriyle köşke doğru geliyorlardı. Birileri atın üzerinde yön göstericilik yapıyor, âdeta bir savaş için ordusunu ilerletiyordu. Bu, eski ordu komutanı James Jordan Smith'ten başkası değildi!

"Lou..."

"İçeri gir!"

Harry, eşikteki formunu hızla içeriye ittiğinde, Louis kapıyı sertçe kapatarak büyük demir bir anahtarla kilitledi. Nefes nefeseydi. Saç dipleri terlemiş, Harry'ye bir şey yaparlar diye korku duyuyordu.

Kapı sertçe çalmaya başladı. İnsanlar bağırıyor ve kapıyı zorluyorlardı. Louis hızla üst kata çıkarak ön taraftaki camı açtı. İnsanlar bit sürüleri gibi kapısına yükleniyor, "İblisi bize verin!" diye slogan atıyorlardı.

"Dostlarım!" diye haykırdı pencereden. İnsanların sessizleyip bakışları çıkmıştı ona. "Lütfen yapmayın! Bilmediğiniz şeyler üzerinden böylesine can sıkıcı olaylara karışmayın!"

"Neyi bilmiyoruz?!" diye bağırdı Jordan Smith. "Dün neredeyse bu iblis yüzünden ölüyordum! Haksız mıyım? Şahitlerim var!"

İnsanların onaylayıcı seslerine karşılık Harry'nin içerideki sessizliği dehşete düşürmüştü Louis'yi. Ona baktı. Başını sağa sola sallayıp, "Buradan gitmelisin," dedi Louis.

Dear Ghost | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin