boran kuzumun g0tunu gorunce ilham geldi.... usenmedim yazdim bi bolum
gitmeye karar vermek bile zorken ev sanılan kişiden usulca gitmek çok daha zordu. onda ruhunuzun parçaları kalırdı, insanları ev bellemek ruhundan bir parçayı koparıp istediği gibi kullanmasına izin vermekti biraz da. "ben sende huzur buluyorum, yorulduğumda sende dinleniyorum, sen benim yuvamsın. al bu parçamı, ister gerdanına kolye yap; ister kalbinin odacıklarına eşya." demekti.
evi terk etmek kolay mıdır öyle? içi yana yana veda eder insanlar yuvasına, insanları ev bellemenin dezavantajı da budur. dört ruhsuz duvar, birkaç eşya ve odaya veda etmek kolaydır. yuvaya veda etmekse acılardan acı beğenmek gibidir, bazen bir evi bırakıp o kapıdan çıkmaya beşerin gücü yetmez. bazı evlerden, kolayca gidilmez.
brontë'nin de yazdığı gibi yardım dilenir insan, ille gideceksem bir başkası çekip koparsın beni ondan! bir başkası yardım etsin bana! alınan karşılık ise bir yardım değildir, daha fazla acıdır.
hayır, kendi kendini sen çekip ayıracaksın, kimse sana yardım etmeyecek. kendi elinle sağ gözünü oyacaksın. kendi elinle sağ elini keseceksin. kendi yüreğini kendin deşeceksin.aynı ortamda bulunup birbirinin gözlerinden kaçmaya çalışan iki beden, aynen böyle hissediyordu. birbirlerini unutamadıklarını belli etmekten kaçınıyor, birbirlerinden de köşe bucak kaçıyorlardı.
ağır laflar, hakaretler, küfürler ve tüm o göstermelik tavırlar... birbirlerinin yüzlerine bakarken aynı tavrı korumak ikisi için de çok zordu. hava yavaş yavaş kararıyordu, emir'in elindeki sigaranın külü ha düştü ha düşecekti.
emir, sigara içmezdi. en azından boran'ın onu tanıdığı hâli sigara içmekten nefret ederdi ve onun bilincini biraz bile etkileyecek hiçbir şeye elini sürmezdi. sabit fikirliydi, bu özelliği bazen çevresindeki kişilerin sinirini bozuyor olsa bile fikirlerinin öylesine güzel arkasında dururdu ki söyledikleriyle karşısındaki kişinin fikrini bile değiştirebilirdi.
kendi fikrini yanlış olsa bile sırf kendi fikri diye savunmaz; kendi isteğiyle kolayca değiştirebilirdi, başka insanların fikirleri onun düşüncelerini etkileyemezdi. onları sadece dinlerdi.
çok konuşmazdı ancak ilgisini çeken bir konu konuşulduğunda konuşmaktan çekinmezdi, günlük konuşmalarda beceriksizdi. kendisini ifade edemediğini düşünürdü, boran'sa onun sadece duygularını ifade etmekte zorlandığını düşünürdü. eskiden.
şimdiyse rolleri değişmiş gibilerdi ve boran, bu durumun ne kadar zor olduğunu boğazına oturan yumru onun tüm duygularını kurtulması gereken bir şeymiş gibi kusmasına engel olunca anlamıştı.
kızarık yeşil gözleriyle ve ince parmaklarında tuttuğu sigarayla ne kadar güzel göründüğünü emir'e söylemek istiyordu ancak derinlerinde bir yer, acıyor ve ona engel oluyordu. elinden art arda yutkunmaktan başka bir şey gelmiyordu, canının yandığı kadar yakmak istiyordu.
saatlerce ağlamak istiyordu ama toplumun ona dayattığı tüm kurallar burada bile karşısına çıkıyor ve ona engel oluyordu. erkekler ağlamaz. ağlayamazdı, ağlamamayı çok denemişti ancak bazen olmazdı.
babası ona ilk ama son olmayan o tokadı attığında gözlerinin kıyısına kadar gelen gözyaşlarını geri itebilmiş ve yüzündeki izin geçmesini usulca bekleyebilmişti. kuzeni ona bir çöpmüş gibi davrandığında da ağlamamayı başarmıştı, onun yüzüne yaptıklarını vurmamış ve sadece gülümsemişti.
kendini tutamadığı zamanlar olmamış mıydı hiç? olmuştu. baş edilmesi zor tüm o şeylere ağlamamış da arkadaşının getirdiği soruyu çözemeyince ağlamıştı mesela. yere düşüp de en sevdiği eşofmanı yırtılınca ağlamıştı, annesi onu aramayı bırakınca ağlamamıştı ama o günün gecesinde elleri titrediği için sigara paketinden sigarayı çıkaramadığında hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. bunlar için kin tutmuyor ancak içindeki nefreti de atamıyordu.