Nefes alamıyordum. Göğsümün hızla yükselip alçaldığını belli belirsiz fark edebiliyordum ama oksijenin akciğerlerini doldurduğunu hissedemiyordum. Sol elimdeki parmaklar yatağın metal çerçevesinin etrafına sıkıca sarılmıştı ; o kadar sıkıydı ki soğuk sert yüzeyi çökertmekle tehdit ediyordu. Sanki nefes almama yardım edebilecekmiş gibi çaresizce sağ elimi göğsüme koydum.
Yapılı, kadın hemşire tereddütle geriye doğru bir adım attı. Bakışları endişeyle benimle Seokjin arasında değişiyordu. Parlak turnike elinde gevşek bir şekilde asılıyordu. Soluğumun kesilmesiyle "Bir yatıştırıcı vermeli miyim?" dediğini duydum.
Yatıştırıcı mı? Hayatta olmaz!
Arkasını dönüp daire şekilde etrafta dolaşmaya başladı. Dolaptan şırıngayı çıkarttığını gördüm. Kapağı iğnenin demir ucundan çıkarttığında onu dehşetle izliyordum. Daha sonra benim yanıma doğru gelmeye cüret etti ki bu da anksiyete atağımın on kat atmasına sebep oldu.
"Bana dokunma!" demeyi başarabilmiştim. Terli elim metali daha fazla tutamıyordu bu yüzden yatağı bırakıp kadını durdurmaya çalıştım. Neden elimi kaldırmamın bir fark yaratacağını sandım bilmiyorum ama o anda çok da mantıklı düşünemiyordum.
Kalbimin göğüs kafesimde gürültülü ve acı içinde attığını hissedebiliyordum ve hala patlamadığına şaşırıyordum. Mide bulantısı düzensiz dalgalarla beni yıkamaya devam ederken fiziksel olarak titriyordum.
"Dur!" diye seslendim derin bir nefes alırken. Bulunduğum oda uzanmamama ve hareket etmememe rağmen etrafımda dönerken gözlerimi sıkıca kapattım.
Taehyung. Artık. Kendini. Kontrol. Altına. Al.
Gerçekten ölecekmiş ya da en azından bayılacakmış gibi hissediyordum. Kendimi kara kaderime teslim etmek üzereyken sol elimin etrafına sıcak ve yumuşak bir şey hissettim.
Beynime yayılan ilk düşünce elimim etrafına oyuncak bir aynın sarılmasıydı.
Evet, açıkçası o an fazla mantıklı düşünmüyordum.
Gözlerimi zorla açtığımda bir saniyeliğine mahcup hissettim, hala oyuncak ayı görmeyi bekliyordum. Ama gördüğüm şey çok daha iyiydi.
Jungkook yanımda elimi kendi iki eliyle tutarak duruyordu. Bana güven verici bir şekilde gülümsedi. "Sakin ol Taehyung. Bunu düşünme, nefes almayı düşün." Benim için sürekli derin nefesler alıyordu ve ben de kendimi onu taklit ederken buldum.
Kalp atış hızımın yavaşça normale döndüğünü hissettim. Oksijen tekrar beynime ulaştığında Jungkook'un eldiven giydiğini fark ettim. Elimin etrafında yumuşak ve sıcak bir şey hissetmem de bu yüzdendi. Dün Jimin'in ona verdiği koyu mavi eldivenleri giyiyordu. Dün Jimin rastgele bir şekilde yanımıza gelip Tanrı'nın ona eldivenleri Jungkook'a vermesi gerektiğini söylediğini açıkladı, çünkü anlaşılan yakın bir gelecekte Jungkook'un onlara ihtiyacı olacakmış.
Jungkook eldivenleri kibarca kabul edip teşekkür etmişti, ben ise başımı sallayıp gözlerimi devirmiştim. Jimin ne zaman aldığı 'mesajlardan' bahsetse bunu yapıyordum çünkü hadi ama, tamamen saçmalıktı.
Ben sakinleşince hemşire tekrar yanımda durdu ve "Tekrar denemeli miyiz?" diye sordu. Cevabımı beklemeden kazağımın kolunu yukarıya kaydırdı.
"Hayır!" diye bağırıp kolumu onun elinden kurtardım ve büküp göğsüme yerleştirdim.
Ah, size henüz kan testi yaptırmadığımı söylemiş miydim?
"Taehyung!" diyerek Seokjin'in beni azarlamasıyla ona ters bir şekilde bakmaya başladım.
"Taehyung." dedi Jungkook usulca. Onun sesi dikkatimi çekti ve hemen ona baktım.