her güzel şey çabuk biter,
soldular dünkü çiçeklerEge elindeki bardağı çevirip, şarabın dönmesini izlerken konuştu:
"Ya bilmiyorum ama çok saçma filmdi. Küçükken cinsel tacize uğramış iki çocuk var. Biri gay eskort gibi bir şey yaşlı erkeklere götten vurduruyor diğeri uzaylılara inanan ucubenin teki, bir tane de kız var güzel."
Leyla, Ege'nin bu basit yorumuna gözlerini devirdi. "O, erkek beynin ile çok basit düşünüyorsun. Mysterious Skin izlediğim en mide kaldıran filmlerden biriydi. Bence bir başyapıt."
Sadık amcanın oğlu Ege, onun kuzeni Leyla ve ben sitede hep boş olan evde oturmuş; şarap ve şarkı eşliğinde filmleri yorumluyorduk. Sadık amcalar bizim karşımızdaki evin sahipleriydi. Yazın birkaç haftalığına gelirlerdi. Ege'yi ise en son on üç yaşındayken görmüştüm. Dört yıl içinde değişebileceği kadar değişmişti. Kuzeniyle de ilk defa tanışma fırsatına sahip olmuştum.
Leyla bana döndü:
"Haksız mıyım? Senin film hakkındaki düşüncelerin neler?""Wendy olsaydım Neil'a bir posta da ben çakardım." dedim. Joseph Gordon Levitt karizması diye bir şey vardı sonuçta...
Leyla güldü. "Abi ona ben de çakardım."
Biz konuşurken Ege ayaklandı ve sandalyemin arkasına geçti. "Eski dostum, rica etsem bu dansı bana bahşeder misiniz?" diyerek omzumun üstünden elini uzattı.
O sırada arkada çalmakta olan şarkıya dikkat ettim. Leyla ile olan konuşmamızdan dolayı hiç odaklanmamıştım.
Frank Sinatra- Rain In My Heart çalıyordu.
Elimdeki şarap bardağını masaya bıraktım ve Ege'nin elini tutup ayağa kalktım.
O bir elini belime, ben de omzuna koyarken bir yandan diğer ellerimizi birleştirmiştik. Melodi eşliğinde kafamıza göre adım atıyorduk. Leyla yanında taşıdığı eski video kamerasını çıkarmış, gülerek videomuzu çekiyordu.
Belki de bu yazdan geriye elimde kalacak tek güzel hatıra bu an olacaktı. Leyla'dan videoyu bana atmasını istemeyi unutmamayı aklımın bir köşesine yazdım."But I can't escape from the sound
of the rain in my heartI hear that rain in my heart of the
tears that I hideAnd it tears me apart, 'cause I
keep them inside"Odayı kahkahalarımız doldurdu, masanın üstündeki bitmiş şarap şişesine Ege'yle benim yansımamız düştü.