"hao! bir şeyler içmek ister misin?" bugün yujin arkadaşı ile pijama partisine gittiği için yalnızdık.
"ah, alkol pek sevmem aslında."
"hadi ama, çok çalışıyorsun. biraz ara vermelisin." hanbin yanıma otururken bir kolunu da omzuma atıp daha da yakın durmamızı sağladı. "peki.."
hanbin gerçekten bana çok yakın davranıyordu. özellikle rickynin dediğinden sonra daha da çok fark ettim. rahatsız olmuyordum ama... bunlardan bir anlam çıkarmaktan kendimi durduramıyordum.
hanbin bana gülümseyip televizyondan rastgele bir film açtı. sonrasında ise mutfağa gidip birkaç şişe getirdi.
şişenin birini bana verip diğerini kendi aldı. tekrar yanıma oturdup televizyona odaklanmaya başladı.
o şişenin sonunu gördüğünde ben daha yarılamamıştım bile. biten şişeyi yere koyduktan sonra bana yaklaşıp elini belime attıktan sonra başını boynuma yasladı.
her ne kadar filme odaklanmaya çalışsam da boynuma çarpan nefesler hiç de yardımcı olmuyordu.
"hao."
"e-efendim?"
"filmi kapatalım. sıkıldım."
"peki."
elim kumandaya gittiğinde hanbinin gözlerini üzerimde hissediyordum. televizyonu kapatıp hanbine döndüm.
"ne yapmak istersin?"
"doğruluk mu cesaret mi oynayalım."
kötü bir fikir gibi duruyordu...
"emin misin?"
"evet."
"peki."
hanbin doğrulup tam karşıma oturdu ve bana bakmaya başladı.
"kaç sevgilin oldu?"
"doğruluk mu cesaret mi diye sormadın."
"olsun. kaç sevgilin oldu?"
"iki. doğruluk mu cesaret mi?"
"doğruluk."
"uh, dürüst biri misin?"
"kişiden kişiye göre. doğruluk mu cesaret mi?"
"doğruluk."
"hoşlandığın biri var mı."
"hayır..?"
gözlerimi kaçırmıştım. neden sadece böyle sorular soruyor?
"peki önceki sevgililerin kız mıydı erkek miydi?"
tanrı aşkına...
ve ona erkeklerden hoşlandığımı söylemeye niyetim yok."bir soru hakkın vardı, sıra bende-"
"doğruluk."
"hmm, senin kaç sevgilin oldu?"
"hatırlamıyorum. doğruluk mu cesaret mi?"
hatırlamıyorum mu? peki...
"cesaret."
"beni öp."