1.BÖLÜM

48 7 11
                                    

İyi Okumalar :)








Arabaların su birikintilerinden geçerken çıkardığı ses ve o suyu kaldırımdaki yayalara -sadece bana- sıçraması yağmurun toprakla buluştuğundaki çıkan o koku ve yağmurın sesi.
Bana hem çok huzur veriyor ve hemde çok huzursuz hissettiriyordu.
Bu nasıl oluyordu?

Yoldan geçen tek tük araçlar vardı ve hepside geçe clublarından çıkan insanlardı büyük ihtimalle.
Ellerim yeşil kabanımın ceplerindeydi ve yere bakarak yürüyordum omuzlarım düşüktü ve hatta sarsılıyordum çünkü ağlıyordum.
Yağmuru seviyordum çünkü göz yaşlarımı saklıyordu.
Yağmuru sevmiyordum çünkü bana küçüklüğümü hatırlatıyor.

Bir süre daha yürüdüm sonrasında kaldırıma oturdum ve dizlerimi kendime çekip kollarımla dizlerimi sardım telefonumun bildirim sesi doluştu yağmur sesi arasında telefonu elime aldığımda siyah parlak ekranda kendimi görmek şuanda istiyeceğim son şeydi özellikle sol tarafım gözlerimi görmek bile yeterince canımı acıtıyordu. Ekranı açıp bildirime baktım %5 şarjımın kaldığını hakkında mesaj gelmişti.

Başka bildirim yoktu

Aramada yoktu.

Gerçekten kimse beni gecenin bu saatinde merak etmiyormuydu?
Kimse mi?
Hiç kimse mi?
Annem?
Hayır o beni görmek bile istemezdi şuan evde olmadığım için parti yapıyordur.
Babam?
O beni hiç umursamadı ki. hiç.
Başka?
Kimsem yok ki benim bu kadardım işte.bu kadar.

Telefonu geri çebime koydum ve ellerimi gökyüzüne açarak yağmur damlalarının elime düşüşünü izledim ince ama hızlı yağıyordu. Bir süre sonra yanıma siyah tüylü bazı yerlerinde beyaz yuvarlaklar olan bir kedi geldi ve kafasını bacağıma sürdü.
Normalde kediler ıslanmayı sevmezdi ama bu kedi diğerleri gibi değildi. Farklıydı.
O da benim gibiydi yağmuru seviyordu ıslanmayı seviyordu ama bir yandanda sevyordu çünkü kediler yağmurı sevmez ki hep tek başına ıslanıcaktı başka kedi olmayacaktı.
Kedinin kafasını elimle sevdim birazdaha kaldırımda durduktan sonra kediyide kucağıma alarak ayağa kalltım ve telefonumun %1 sarjınıda şoförümü arayarak harcadım adresimi herdim ve kediyle birlikte yağmurun altında hareketsizce şoförüm Oğuz gelen bekledik.
Arabada yol boyu aklımı meşgul etmek için kediye bir isim düşündüm ve yol boyu düşündüğüm ve karar verdiğim isim "Karam" olmuştu.
Eve vardığımızda şoförüm koşarak yanıma geldi ve şemsiyeyi açarak kafama tuttu şöyle bir evimize baktım dışı kahverengi boyamalı iki katlı bir evdi bahçesi büyük olmasada idealdi bahçenin çitleri altın kaplamaydı ve üzerinde kariyum holdingin simgesi olan yeşil boynuzlar vardı.
Elimdeki kediyi son kez sevdim.
"üzgünüm seni eve alamam annem cıngarlık çıkarır ama sabahları görüşürüz tamam mı karam?"
Evet dercesine kafasını elime sürdü.
Kediyi dikkatli bir şekilde yanımda ıslanmıyayım diye şemsiye tutan şoförüme uzattım elindeki şemsiyeyi aldım ve kediyi verdim.
"Adı Karam ona iyi bak sana emanet ettim sabahda aşılarını oldurmaya götürürsünüz.Şimdi açtır korumalardan birini gönder yemek alsın oğuz."
"Peki efendim."
Kediye son kez elimi uzattım ve sevfim ardından eve doğru yürüdüm.kapıyı anabtarımla açtım hepsi uyuyordu evdd ses yoktu.
Hemen odama çıktım ve üzerimi değiştirdim saçlarımı kurutma gereği duymadan yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım zor olsada uyumuştum.
...........................................................

Beni tatlı uykumdan uyandıran hergün duyduğum ve bıktığım alarmımın sesiydi gözlerimi açtım ardından baş ucumda ayak ucumda ve dolabımın hemen yanındaki aynalara bakmayk pas geçerekbanyoua ilerledim ve hızlı bir duş aldım ve bir kazak bir pantolon giydim çantama ders için gerekli şeyleri koydum ve çıktım odadan mutfağa indim hizmetliler kahvaltıyı hazırlıyorlardı kahvaltı hazırlanana kadar bende karama bakmaya dışarıya çıktım.

"Karam nerede?"
"Efendim anneniz nilüfer hanım sabah kediyi gördü ve tuttuğu gibi kediyi arabaya bindirdi ve gitti döndüğünde kedi yoktu yanında."
"Ne!"
Şaşkınlık ve kızgınlık içinde eve girdim koşar adımlarda
"Anne!"
"Nerdesin!"
Büyük spor odasındaydı tabii ki sabahları kalkar ve orada bir saat kadar yoga yapardı.
"Anne!"
Kapıyı çalmadan açtım.
"Ne anne anne. ne diyeceksin?"
"Sen benim kedimimi attın."
"Evet."
"Neden ama?"
"Çünkü bu evde sana ait sahip olduğun bir şeyin olmasını istemiyorum."

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.
"Ne zararı vardı sana attın hayvanı kış günü sokağa geri."
"Niye o da diğer kediler gibi değil solakta yaşamıyor lüks lüks mamalarla besleniyor sokakta olsa kuru ekmekten başka bir şey bulamaz herles ait olduğu yerde olmalı."
Gözlerimi onu kımarcasına baktım fakat bana bakmıyordu bu kadar nefret ediyordu benden işte.
"Bu yaptığın çok acımaszıca."

Bana cevap verme gereğinde bile bulunmadı arkamı döndüm ve kapıyı çarparak çıktım kahvaltı masası hazırlanmıştı babam elindeki gazeteyle oturuyordu önünden geçerken 'Afiyet olsun' diye seslendim ve çantamı alarak çıktım evden şoförüm oğuz beni hastaneye bıraktı soyunma odasına gittim ve üzerimdekileri çıkarıp hastane kıyafetlerimi giydim elime not defterimi ve kalem kutumu alıp çıktım oradan hastanenin kafeteryasına inip bir kahve ve bir kek aldım.

Dışarıda yağmur yağıyordu.Cam kenarındaki bir masaya oturdum kahvemden duman çıkıyordu buz kesmiş parmak uçlarımı kahvemin karton bardağına koydum ama o sıcak elimin alev almasına neden olup elimi hemen çekmeme neden oldu kahvemle bakışırken tanımdaki.sandalye çekildi ve burnuma daha o sandelyeye oturmadan kokusu doldu odun kokusu huzur gibiydi.
Kafamı o tarafa çevirdim açık ela gözleri benim kahve ve gri karışımı olan gözlerimle buluştu. Dudakları kıvrıldı
ve kolunu omzuma attı ve dudaklarını saçıma bastırdı göğsüne yasladım başımı hem huzurlu hemde nasıl beni bayabiliyordu.
"Günaydın güzelim."dedi çenesini başımın üstüne koyarken.
"Günaydın Aral."doğrularak ondan uzaklaştım."
"Artık aramızdaki şu boşluğu azaltsak mı he."
Masadan ılıklaşmış kahvemi elime alıp sandalyemi geriye ittirip kalktım.
"Benim acile gitme gerek sonra konuşuruz aral."
"Sonra ne zaman mesela Adal."
Yüzümü ona döndüm.
"Bugün olmadığı kesin Aral."
"Peki."

Acile doğru yürüdüm bu sırada kahvemi bitirdim ve karton bardağı çöpe attım
Acil çok yoğun değildi yakın olduğumuzu düşündüğüm Nalan hemşirenin yanına gittim.

"Günaydın." Nalan yaptığı işten kafasını kaldırarak gözlerime baktı ve yüzünü hafif eşitti sonra keyifsizce "günaydın"
Dedi
Yanındaki diğer hemşirelerde günaydın diyerek selamlaşma faslını bitirdik.
Kızıl saçlarını sıkıca at kuyruğu yapmış olan hemşire bana baktı "senin hastan falan yok mu?"
Dedi.
Kısa yoldan kovulmuştum resmen.
"Kolay gelsin size." Diyerek ayrıldım yanlarından.
Hamit hoca daha gelmemişti anlaşılan.
Hastlarada o olmadan bakmam kızıyordu.
Hastanenin kafesine geri gitmeye karar vermiştim belki Aysima kahve içiyordu onunla laflaşırdım belki.
Bir kaç dakika önceki kadar kalabalık değildi kafeterya hatta az önceki oturduğumuz yerde Aral hala oturuyordu ikileme düşsemde yanına gitmeye karar verdim arkasından dolanıp eski yerime oturdum telefonundan bir şeye bakıyordu.
"Ne o şimdi mi konuşacağız?"
"Niye bu kadar çok konuşmak istiyorsun?
Ellerini birleştirerek masaya koydu ve eğildi

"Sencede bazı şeyleri netleştirmemiz gerekmiyor mu?" Diye sordu "Daha açık ol lütfen."

"Şöyle diyeyim o zaman boşa zaman kaybı yapmayalım birbirimize Adal."
Bir şey diyemedim dudaklarımı bastırdım birbirine ve gözlerine baktım ama sanki hiçbir duygu yoktu hele ki Aşk duygusu hiç yoktu.
"Konuşmayacak mısın?"
Dilim lâl olmuştu sanki Aral benim için hem çok yakın hem çok uzaktı benim için önemliydi ama bir arkadaşdan ileri değildi ama o bunu öteye taşımak istiyordu ve benden her zaman yaptığım gibi her şeye göz yumup kabul ettiğim gibi bunu da kabul etmemi bekliyordu.

Ama bilmiyordu ki zaten çoktan dilimin tutsağı olmuştum dediklerim kimse için bir anlam taşımıyordu ki.

Bölümü nasıl buldunuz çileklerim♡♡

AVAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin