10

74 9 7
                                    

Sunoo:
Gözlerimi açtığımda zifiri karanlıktı. Ne bir ışık ne de bir ses vardı.

Ne olmuştu? Neredeydim? Kediler nerede?

Şu an oturmuş bir vaziyetteyim ve ellerim arkada, kendime doğru çekmek istedim ama sanırım bağlıydı. Ayağa kalkmak istediğimde ayaklarımı hareket ettiremediğimi, oturduğum sandalyeye bağlı olduklarını fark ettim.

Çok korktum ve çığlık atmak istedim. Ama ağzıma yapıştırılan bant yüzünden çıkara bildiğim tek ses aciz iniltilerdi.

Ellerimi ve ayaklarımı kurtarmaya çalıştım ama olmuyordu. Bu bağcıklar asla çözülmüyor ve canımı acıtıyordu.

Derken miyavlama sesleri duydum. Kedilerimiz burdaydı, yanımdaydı. Çıkardığım seslerden dolayı ürkmüş olmalılar...

Bir kaç saniye sonra loş bir ışık yakınlaşmaya başladı. Sanırım bir kaç kişi ellerindeki kamp lambalarıyla buraya geliyordu.

Işığın aydınlattığı yerlere baktığımda karşımda eski, yıkılmak üzere olan duvarlardan başka hiç bir şey yoktu. Ayak sesleri yankı yapıyordu ve daha da yaklaşıyordu.

Yeterince yaklaştığında onu gördüm. Evet bu oydu. Yanında da daha önce hiç görmediğim bir kaç kişi vardı.

Ama o yakalanmıştı. İnsanlar bize teşekkür etmişti. Yine mi kaçmıştı ellerinden?

İyice yaklaşıp ışığı yüzüme doğru yaklaştırdı. Ağzımdaki bant zaten işleri zorlaştırıyorken, şimdi üstüne korku da eklenince zar zor nefes almaya başladım.

Biraz yüzüme baktıktan sonra çırpınışlarım ve çıkardığım seslerden bıkmış olmalı ki ağzımdaki bantı çıkarıp yere. Bunu acıtmamaya çalışarak yapmıştı.

"Bırak beni! Neden yapıyorsun bunu? Ne istiyorsun benden?! Yeter artık!Şimdi yakalanırsan asla kaçışın olmayacak biliyorsun değil mi?!" diye sinirle, onu hedelercesine bağırdım.

Sert görünmeye çalışsamda arkadaki ellerim titriyordu. Paniklediğim için nefesim daralıyordu. Bundan nefret ediyorum. Kendimi sakinleştirmek için gözlerimi kapatıp derin nefesler aldım.

"Ne istediğimi siyah saçlıya soralım mı?" Diye sırıttı. "Hatta sordum!" dedi ve elindeki, bana ait olan telefonu gösterdi.

Nikiyle olan yazışma vardı. Benim sandalyede baygın şekilde olan fotoğrafımı göndermiştiler ona. Yazışma sadece bundan ibaretti. Okumuştu. Ama cevap yazmamıştı.

Telefonu, telefonumu! cebine koyduktan sonra pantolonuna sıkıştırdığı silahı düzeltti. Bunu uzun uzun benim görmem için yapmıştı. Ne ima ettiğini anlamamak mümkün değildi.

Kanım dondu. Asıl şimdi nefesim daralıyor, soğuk terliyor, deli gibi titriyordum. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bu adamın karşısında ağlamak istemiyordum ama elimde değildi.

Aklıma gelen kötü düşünceler beni bitiriyordu. Nikiye bir şey olması düşüncesi kalbimi sıkıştırıyordu. Daha yaraları tam iyileşmemişti ördeğimin.

"Hayır bunu yapamazsın! Hani işin benleydi? Ondan ne istiyorsun?! Rahat bırak onu! Dokunma ona anladın mı dokunma" diye ağlayarak nefes nefese söyledim. Söylediklerimi anladımı emin bile değildim.

Sanırım anlamıştı. Ki şu an çıldırmış gibi kahkaha atıyordu. Gecenin sessizliğindeki boş binada alaycı kahkahaları yankılanıyordu.

"Seni almak için onu yok etmem lazım. Bunu anlamayacak kadar saf mısın. Ne yazık.." dedi.

Dalga mı geçiyordu bu. Hayatımda hiç görmediğim biri benimle olmaktan bahsediyordu. Ve onu yok etmekmi? Sanırım çıldıracağım.

Cevap vermedim. Verseydim daha da kötüleşirdi. Bu durumdan kurtulmam, kurtulmamız lazımdı. Kedilerimiz, Niki için sakin kalmam lazımdı.

sometimes, you can't predict || sunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin