Canım çok sıkkındı. Sınavlar, projeler derken iyice anam ağlamıştı.
Belki de burcuyu dinleyip biraz kafa dağıtmalıydım. Fakat hiç mi hiç kafa dağıtasım yoktu.
Ben eve kızıydım. Diğer kızlardan biraz daha farklıydım. Dışarıda vakit geçirmeyi sevmezdim. Ev benim yaşam alanımdı. Bu yüzden insanlara bile biraz yabancı yaklaşırdım.
Evet. Beykent Üniversitesi Mimarlık bölümü 1.sınıf öğrencisiydim. Burcu diye Bursalı bir kızla aynı evi paylaşıyorduk.
''Serraaaaaaaaaa'' yatağımdan doğrulup kapıya yürüdüm.
''Evet Burcuuuu?''
Benden önce kapımı Burcu açmıştı. Giyinmiş ve parfümünü yine üstüne boşaltmıştı.
''Daha hazır değil misin sen? Geç kalacaksın.'' Haklıydı. Geç kalıyordum.
Hemen elimi yüzümü yıkadım. Kahvaltı bile yapmadan çıkmam gerekiyordu. Üstüme bir tshirt altıma da jean giydim. Siyah saçlarımı at kuruğu yapıp evden çıktım.
***
Ders bitmişti. Eşyalarımı çantama yerleştirmekle meşguldüm. Sınıfta bir ben bir de inek ömer vardık. O da notlarını gözden geçiriyordu herhalde.
Çantamı koluma takıp sınıftan çıktım. Biraz karnım acıkmıştı. Bir şeyler yemek için okulun kafesine gidip ıssız bir köşeye çantamı yerleştirdim. Buradaki insanları hiç sıcak bulmuyordum. Hepsi zengin züppesiydi. Ben de okulun burslu öğrencilerinden biriydim zaten.
Tostumu ve içeceğimi alıp tekrar masama geçtim. Beş dakika içinde tostu ve meyve suyunu mideme indirdim. Canım sıkılınca da insanları gözlemlemeye başladım. Herkesin ayrı bir derdi vardı. Biri sevgilisini memnun etme çabasında, bir diğeri ders çalışma çabasındaydı. Derken mükemmel üçlümüz de gelmişti. Buğra, Ali ve Mustafa üçlüsü.
Bunlar okulumuzun babaları gibiydi. Kendilerini bir bok sanan, her gece yataklarına başka bir hatun alan, baba parası yiyen gevşeklerden başka bir şey değillerdi. Neredeyse okuldaki tüm kızlar onların dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Ne kadar da küçük düşürücü bir davranış!
O an Buğra denen esmer çocukla göz göze geldik. Gerçekten çok yakışıklıydı. Resmen 1.95 falandı.
Hemen gözlerini benden ayırdı ve bir yere oturdu. Ali ve Mustafa da bir şeyler alıp yanına geçti. Daha fazla bakmak istemiyordum. Yanlış anlayabilirlerdi.
Kafamı başka yöne çevirdim ve insanları izlemeye devam ettim. O anda karşı masadaki bir çift dikkatimi çekti. Aslında çift oldukları konusunda biraz tedirgindim çünkü çocuk kıza ezici kelimeler sarf ediyordu.
''Ya sen bir kendine bak bir de bana bak. Ne cüretle gelip bana bunları söylüyorsun. Eziksin kızım sen. Hatta şu an burada beni de düşürüyorsun. Hadi varoş başka kapıya!'' gözlerimden kan fışkırıyordu. Çocuğun beynini patlatmak istiyordum ve yapacaktım da.
Ani bir hareketle sandalyemi geriye ittim. Ani bir sessizlik oldu. Herkesin gözü üzerimdeydi. Karşı masaya doğru ilerledim. Elim yumruk şeklini almıştı ve çok sinirliydim.
''Bana baksana sen! Sen kendine adam mı diyorsun? Babanın parasıyla hava atınca adam mı oluyorsun? Zavallı bir kızı insanların içinde ezince adam mı oluyorsun? Cevap versene! Dur ben cevap veriyim. Hayır olmuyorsun! Sen var ya sen bok beyinliden başka bir şey değilsin. O kadar eziksin ki şu an senle aynı havayı soluduğum için kendimden utanıyorum. Bir daha böyle bir şeye şahit olursam seni paralarım duydun mu?'' Çocuk ağzı açıkta kalmış şekilde dediklerimi sindirmeye çalışıyordu. O anda herkesin beni izlediğini fark ettim.