20. Fare meselesi

1.5K 186 93
                                    


Oy sınırı:100
Yorum sınırı:300

Layover için stream kasın!









Güneş çoktan doğmuş, kızıllığını masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Seokjin üçüncü kahvesini içmesine rağmen ayılamamıştı.

Kafası feci şekilde ağrıyordu. Sebebiyse tam karşısında oturuyordu. Korkusu yoktu fakat gergin hissetmekten de alı koyamıyordu kendini.

Babası tekli koltuğa oturmuş, gözlerini bir an olsun üstünden çekmezken, Seokjin cam duvarlardan gökyüzünü izliyordu.

Histerik bir gülüş Seokjin'in bakışlarını babasına vermesine sebep olurken, hissettiği tiksinti dolu bakışlarla derin iç çekmiş, 'Ne var?' dercesine tek kaşını havalandırmıştı.

"Sen... benim yaşayan tek hayal kırıklığımsın" diyen babasına karşı hiçbir mimik oynatmadı.

Alıştığı muamele, tiknirmişcesine bakışlar Seokjin'in herhangi bir duygu hissetmesine sebep olacak şeyler arasından çoktan çıkmıştı.

"Öleyim mi?" diye omuz silktiğinde,
"Mümkünse, evet" diye yanıt alması gecikmemişti.

Anladığını belli eden mırıltılar çıkarmış, elindeki kahveyi sehpaya bıraktıktan sonra oturduğu koltukta rahatça yayılmıştı.

Alaylı bir kıkırtı eşliğinde,
"Tüh, mümkün değil maalesef" diyerek kendini ezdirmemeye çalışsa da, içinden kopan bir şeylere engel olamıyordu.

"Hâlâ nasıl yaşıyorsun, merak ediyorum. Kız kardeşini ve yeğenini koruyamadın. Can verdi ikisi de. Suçları bile yoktu. Ama öldüler. Onları koruyamadın bile. Daha çok nefret ettim senden"

Aynı bakışlar, aynı sözler...

Nefret dolu bakışlar... Öyle ki, daha fazlasını kaldırmaya gücü yetmiyor. Daha fazla baksa çocuk gibi ağlayacağından korkuyor.

Çocuk gibi ağlasa n'olur? Sığınacak bir anne yok, baba hiç yok... Kendini sığınmaya ihtiyacı olmadığına ikna etse de, sırtı bu evin duvarlarına yaslanmaktan çok sıkılmıştı. 

"Bir şeyler hissediyorsun, ben sana karşı onu bile hissedemiyorum" dediğinde gerçekten de haklıydı. Bir zamanlar ona iyi evlat olabilmek için çabalayan tarafı sessizleşmişti.

Dudaklarından çok az kelime çıkıyordu. Gözleri de aynı şekilde çok az  konuşuyordu. Sorun da bunda değil miydi?

Çok boş bakıyordu. Duygularından arınmış gibi... Sanki; sanki ruhu bedenini terk etmiş ama ölmemiş, birileri tarafından ayakta durmayı başaran yaratırık gibi...

"Sen dünyanın en acınası insanısın, Seokjin"

Başını salladı, inkar edilecek bir şey yoktu. Kim Seokjin acınası olduğunu bu acımasız dünyaya tohumları koyulduğundan bu yana çok güzel hissetmişti.

Ya da hissettirmiştiler...

"Annen seni doğurdu, sonra da kaçtı. Benden başka hiç kimsen olmadı hayatın boyunca. Para için benden çocuk yapan annen yüzünden nefret ettim sana"

Ne güzel, kendi diliyle söylüyor. Annen yüzünden... Hiçbir suçu olmadığını o bile biliyor fakat içinde insanlığı olmayan bedeni bunu bahanelere sığdırıyor.

"Çocukken gelip bana sığınmaların, kızmamam için bir dediğimi iki etmemen, sırf gözüme girmek için illegal işlerimi sürdürmen- kendini sevdirmeye çalıştığın her şey, senden daha çok nefret etmemi sağladı"

Zoe TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin