ELENA'NIN AĞZINDAN
Çağrı'nın sorduğu soru ile bi süre yüzüne baktım. Gözleri ilk defa savunmasız küçük bir çocuk gibiydi.
Ağzımdan istemsiz çıkan o sözler biraz canını acıtmışa benziyor. Ama ben canını acıtmak istemedim, sadece kendimi savunmak istemiştim. Bana geldiği şekilde ona karşılık verdim.
Aslında her şeyin toz pembe olmadığını bende biliyorum ama insanlar bana bunu söyleyince inkar ediyorum. Çünkü òyle olmasına inanmak istiyorum her gün, her saat , her dakika...
Beni bu derin düşüncelerden çekip alan Çağrı'nın sesi oldu.
"Neden bu kadar saf olmak zorundasın?!"
Gülümsedim. Ellerimi dizime koyup kafamı ellerime yasladım. "Ben saf değilim, sadece pozitif bir insanım. Bana saf denmesinden hoşlanmıyorum. Ve soruna gelecek olursam, hayır senden nefret etmiyorum. Seni tanımıyorum bile, neden nefret edeyim ki?"
"Ama benden nefret ettiğini söylerken gözlerin bir anlığına benim gözlerim gibi nefrete bulandı... Sen o Elena değildin." dedi.
Bi süre gözümün içine baktı. Gözümü ezberlemek istermişçesine derin derin bakıyordu. Sonra bir anda ayağa kalktı. "Hep saf kal Elena! Beyaza kırmızı bulaştırma, bana da izin verme!" diyip gitti.
Bu ne demekti şimdi? Beyaza neden kırmızı bulaşıcak ki? Ona ne konuda izin vermemeliyim? Ah cidden bana böyle cümlelerle gelmeyin ya anlamıyorum kii....
ÇAĞRI'NIN AĞZINDAN
Sınıfa yöneldim. Çantamı sıradan alıp dersten çıktım. Şuan derse girmek istemiyor, canım. Her zaman ki gidip bir sahil kenarında müziğimi açıp denizin beni sakinleştiren esintisini hissetmek istiyorum. Şuan buna gerçekten çok ihtiyacım var.
Merdivenlerden inip yürümeye başladım. Okul sahile pekte uzak olmadığı için hemen yetiştim. Herkesten uzak bir banka oturup kulaklığımı taktım.
Elena da şimdiye kadar kimse de görmediğim bir güzellik, naiflik var. Ona saf demeyi bende istemiyordum aslında safta değildi sadece öyle olmak istiyor gibi.
Anlamlandıramadığım bir şey var onda.. Beni tuhaf bir şekilde kendine çekmeyi başarıyor. Ama buna izin veremem, vermemeliyim.
Saklandığı yerde onu bulduğumda bana haykırışında gözlerinde bir anda nefreti gördüm. Çok uzun sürmedi ama onda kendimi gördüm o an. Bana benzemişti. Benim gibi nefret kustu. Onun o saflığını nefretle kirletmek istemiyordum. Ama her nefret kelimesini kullandığımda sanki o da buna alışıyor gibiydi.
ARYA'NIN AĞZINDAN
Ders ilk kez bu kadar hızlı bitti. Heralde tüm ders Bartu'yla atıştığım için zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Ama bu iyiydi, sonunda yanımdan kalkabildi. Onun o soğuk tavrı ve bakışları beni daha da sinirlendiriyor.
Benden önce davranıp konuştu. "Oh sonunda! Senin ne çekilmez dilin varmış, tüm ders susmak bilmedin."
"Sanki senin dilin çok çekilir. Kendine bakmadan bana konuşuyorsun." dedim. Ah cidden delirtmek için elinden geleni yapıyor.
"En azından ben insanı rahatsız etmiyorum senin gibi. Vır vır vır bu ne kardeş!" dedi geriye doğru yaslanırken.
Bir elimi sıraya bir elimi oturduğum yere yasladım. "Kalmayı düşünmüyorsunuz heralde beyefendi!"
"Yoo düşünmüyorum açıkçası. Şuan götüm rahat burda." dedi rahat bir tavırla.
"Ah götü rahat mı benim çocuğumun. Kusura bakma rahatsız edicem sizi." dedim. Kafamı kaldırıp etrafa baktığımda fark ettim ki kerim kantine inmek için beni bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHA BULANMIŞ OKYANUSLAR
Teen FictionBu kitap kurgu eseridir gerçeklikle bir alâkası yoktur.! Mavinin umuduna tutunan bir kız Arya UYSAL Siyahın karanlığına boğulan bir erkek Bartu KARAHAN Beyazın saflığına bulanan bir kız Elena SAYMAN Kırmızının nefretiyle yanan bir erkek Çağrı KAYA ...