Christmas Kids - Roar
🌂🌂🌂
Sabah kahvaltıda sadece yoğurt yedim. Başımda da midemde de feci bir ağrı vardı. Kai'nin yüzü gülüyordu. Cahil mutluluğu aklıma geldi bir anda, belki de dün gece yaşananları kürküne sarılarak yanımda yürüyen çocuğun bilmeyişindendi. Okula gitmeden önce konferans salonunun olduğu eski bir binaya uğrayacaktık bu yüzden erken çıktık evden. Bavulunu aldığım Huh Yunjin oradaydı. Hatırladıkça daha fazla ağrıyordu midem.
Dolmuştan indiğimizde ben de montuma sarıldım. Hava yine ve yine soğuktu. Kış olduğu için normaldi belki ama yaşadığım şehirde şu zamana kadar kışlar buraya göre çok daha ılık geçtiği için üşümeme engel olamıyordum. Ama şuna emin olmuştum ki geceleri çok daha fena soğuyordu. İnsanın resmen nefesini kesen bir havaydı. Kai'yi takip ederken tam binaya girecektim ki yine gözüme az ötemde dolanan bir şey takıldı. Kafamı çevirdiğimde binanın boş bahçesiyle karşılaştım. Belki de iyi uyumadığımdandır, dedim ve geçtim.
"İkinci kat, sağdaki ilk kapı." Konferans salonu, diye geçirdim içimden. Daha dün gece burada olduğumu bilse ne derdi acaba? Gündüz gözüyle çok daha büyük ve eski görünen bu binaya elemanın tekiyle geldiğimi bilse bana böyle dostane bakar mıydı? Abartıyordum yine, biliyorum.
"Gelmiyor musun?"
Koridorun sonundaki kahve otomatının önünde durup eline iki bardak aldı. "Geleceğim ya. Sen önden git."
"Bekleye-"
"Birini bekliyorum." dedi. Yüzündeki utangaç ifadeyi fark ettiğimde ne diyeceğimi şaşırarak "Oh, tamam. Anlaşıldı." tarzında bir şeyler zırvalayıp asansöre attım kendimi. Asansörün kapısı kapanırken dudaklarındaki tebessüme karşı istemsizce gülümsedim. Bana her şeyi anlatmadığını bilsem de ilgi duyduğu kişiyi anlatmayışına kırıldım. Saçma ve çocukçaydı lakin engel olamıyordum alınganlığıma çoğu zaman. Asansörde 2 numaraya basıp arkamdaki aynaya döndüm.