10: kaçırılan dizginler

33 6 0
                                    


"Bence çoktan ezberledin."

Elindeki kağıtları kütüphaneden çıktığımızdan beri anlam veremediğim bir sırayla okuyup duran Felix, yüzündeki çaresiz ifade ve içinde bulunduğu aceleci tavırlarla gerçekten komik görünüyordu. Dönemin son sınavı Bay Jung'a ait olunca işler biraz ciddileşmişti doğal olarak. Felix'in bu sınavı iyi gelmezse ikimizin de başı fena yanardı. Bu defa yalnız benim değil yani.

O geceden sonra neler oldu diyecek olursak, Felix'in beni öptüğü geceden sonraki gün yatağımdan çıkmak ölüm gibi geldi. Kafamın içinde o kadar düşünce ve soru işareti vardı ki, yastıktan kaldırmaya dahi gücüm yetmiyor gibiydi sanki. Dolayısıyla okula gitmedim. Aptal aşık tribi gibi göründüğü için Felix gün içinde çok kez mesaj yazdı bana ama telefonun yüzüne bile bakmadığım için tüm günümü yatakta dönüp durarak geçirdim. Çıkış saati gelince de Hyunjin kapımda bitti tabii, kaçınılmaz son. Ters giden bir şeyler olduğunu anlaması çok zamanını almıyordu Hyunjin'in. Tabii ilk başta ben olmadığım için Seungmin'i sırasına davet ettiği aptal anları anlatıp dursa da elde ettiği mağlubiyet güldürmeye yetmişti beni şimdiden. Zaten çok da fazla duramadım bu sessiz kalma çabasında. O gece gittiğim yerin Felix olduğunu, neler konuştuğumuzu ve esas olayı, hepsini anlattım ona. Geçirdiği abartılı şoku atlattıktan sonra bir süre dalga geçmeye devam etti. Ama kafamın içindekilerin ne kadar ağır olduğunu fark etmesi de çok sürmedi. Söylediğim gibi hayatı dalgasında yaşayan biri olsa da bir şeyleri anlayıp üzerine gitmesi hiç vakit almazdı Hyunjin'in.

Ona göre, benim bir ceza olarak gördüğüm oğlan benden hoşlandığı için böyle aptal bir adım atmıştı. Ve sanırım izlenebilecek daha mantıklı bir yol yoktu bundan başka.

Felix benden hoşlanıyordu ve ben kendime onun bir ceza olduğunu hatırlattığım her seferinde kafamın içinden gelen yalan söyleme sesleriyle boğuşmak zorunda kalıyordum.

O sadece bir cezadan ibaret değildi. Zaten o güzelliğiyle olamazdı da.

"Ya yapamazsam?"

Felix kaşları düşmüş, yavru bir kedi gibi bana baktığında bıkkınlıkla elimi saçlarıma daldırıp dağıttım alnımdaki tutamları. "Kaç saattir uğraşıyoruz Felix, yapabiliyorsun."

"Ah." Gözleri yüzümden düşerken bir eliyle ensesini ovarak devam etti kaldırımda yürümeye. "Seni de yormuş olmalıyım."

Dudaklarım istemsizce kıvrılırken bu defa uzanıp onun kâküllerini dağıttım. Aramızda iki günde değişmeye başlayan bu samimiyet hâlâ tuhaf hissettirse de yüzünde o tatlı tebessümü gördüğümde tüm düşünceleri boş veriyordum. "Yorulmadım."

Dudaklarını birbirine bastırarak başını eğdi ve attığı adımları izlemeye başladı sessizce. Biraz sonra yine elindeki not kağıtlarına bakmaya başlamıştı tabii.

Birkaç dakika içinde, evimin hemen karşı kaldırımından yürürken gözlerim gelen taşıma aracına kaydı. Babam aracın yanında, asansörle inen bazı mobilyaların kamyona yüklenmesine yardım ediyordu. Elindeki kutuyu bırakıp arkasını döndüğü an beni görüş alanına alan bakışları elini kaldırıp adımla seslenmesini de beraberinde getirdi.

Felix merakla bana döndüğünde cebimdeki ellerimden birini çıkarıp ensemi ovdum, bunun konusunun açılmamış olması biraz tuhaftı ve Felix'in benden bir şeyi duymayı beklediğinin farkındaydım.

"Babam."

"Ah." Anladığını belirterek başını salladığında babamın ikimizi çağıran el işaretiyle mecburen karşıya geçtik. Önce bana, sonra Felix'e bakan babam gülümseyerek elini Felix'e uzattığında benim de bakışlarım ona döndü. Kulakları hafiften kızarmıştı ve bu nedense dünyanın en sevimli olayı gibi bir şeydi. Babamın elini tutup saygıyla eğildiğinde araya girmem gerektiğini hissederek boğazımı temizledim.

iridescent│changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin