06: ramen molası

88 9 1
                                    


"Lee Feeeelix, geri dönmek üzereyim."

Önünde dikildiğim kapının arkasından önce bir gıcırdama, sonra da bir şeylerin yere düşme sesi geldi dışarıya. Bir de Felix'in kendi aksanıyla bir şeylere söylenmesi. Peş peşe duyduğum bu sesler gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmama neden olurken kapı açıldığında tüm o ifadem bozuldu ve apartmanı inletecek şekilde bağırırken buldum kendimi.

"Lan?!"

"Changbin, benim!"

Kapının arkasından yüzünde simsiyah bir maskeyle bir anda karşıma çıkan ve sonra da korktuğum için ellerini kaldırıp geriye sıçramama engel olmaya çalışan Felix içimden bir dolu ettiğim küfürlerin sebebi ve sahibi oldu üç saniye içinde.

"Gerçekten mi? Barack Obama olduğunu düşünmüştüm!"

Gülerek kendime siper ettiğim kollarımdan birini tuttu ve içeriye çekti beni. Korkuyu bedenime yeni yeni alıştırırken kapının yanındaki duvara yaslanıp bir süre de dar koridorda yakından seyrettim yüzünü. İster istemez çatılan kaşlarımla dünyanın en tuhaf şeyine bakıyor gibi göründüğüme emindim.

"Saat iki olmadığı için henüz gelmezsin sanmıştım."

"Dışarıda işim vardı, erken bitince geldim. Geri döneyim mi?"

Baş parmağımla arkamdaki kapıyı işaret ettiğimde hemen ellerini uzatıp iki yana salladı, bu maskeyle mimiklerini anlamam epey zor olsa da mahçup gibi görünüyordu.

"Hayır hayır, hayır, ben hemen yüzümü yıkayıp geliyorum, tamam mı? Odama geçebilirsin."

Garip bakışlarım yüzümde hakimiyetini sürdürürken tek kolumdaki çantayı elime alıp bana işaret ettiği odasına doğru adımladım. Onu böyle yakalamak hem tuhaf hem komikti. Ama en çok sevimliliği göze batıyordu.

Aralık kapıdan içine sızdığım küçük odada Felix'in yakınımda durduğu her an aldığım tatlı kiraz çiçeği kokusu çarptı yüzüme. Kiraz çiçeklerini sahiden seviyor olmalıydı. Odası büyük değildi, çok bir eşyası da yoktu. Tek kişilik dar bir yatak, iki kapaklı ahşap bir dolap ve onun takımı olan bir çalışma masası. Teyzesinin evinde daha iyi bir odaya sahip olmasını kimse beklemezdi bence zaten. Yine de kendine ait kılmanın yollarını bulmuştu, odaya girdiğimde aldığım kokudan pay biçersek örneğin. Çalışma masasının yaslandığı duvara yapıştırılmış onlarca kelime kağıdı, benim ona verdiğim notlar, hepsi gülümsetiyordu beni şu an. Çünkü okulda gördüğüm Felix'in kendi başına kaldığında beni bu kadar sallayacağını tahmin etmezdim. Şimdi ise gözümde canlanıyordu duvara yapıştırdığı notları ezberlemeye çalıştığı hâlleri.

"Beklettiğim için üzgünüm."

Yeni kuruttuğu için hafifçe kızarmış yanaklarıyla mahçup bir şekilde içeriye girdiğinde elindeki sandalyeyi masanın yanına bıraktı benim için. Saçlarında ıslanmış bazı tutamları onu ele veriyordu aceleci tutumuna karşılık. Rahat bir şekilde yatağının kenarına oturduğumda ellerimi arkama yaslayıp destekledim bedenimi.

"Neden yaptın bunu kendine?"

"Ah.. Kore'ye geldiğimden beri cildimde garip şeyler oluyor, iklim değişikliğinden olsa gerek. Kontrol altında tutmaya çalışıyorum."

"Gerek olduğunu sanmıyorum."

"Anlamadım?"

"Hiç. Başlayalım mı?"

"Ah, tabii.." Yanakları sanki gittikçe kızarıyordu. Ensesini ovarak sandalyesine oturduğunda ben de benim için getirdiği sandalyeye yerleştim. Bu defa onun karşısında duvardaki notlara güldüğümde bakışlarını kaçırdı benden, az sonra beni dinlemek zorunda kalacak olan o değilmiş gibi.

iridescent│changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin