Büyük Kayıp

84 7 0
                                    

Bölümü uzun yazmaya çalışıcam. Şimdiden büyük konuşmayım. Duruma göre uzun yazmaya çalışıcam. Keyifli okumalar. Votelemyi unutmayın.

Dayanamadım ve kolonya getirdim. Iki gün önce komşumuz bir şişe kolonya getirmişti. Annemin bileğine döktüm ve bileğini burnuna yaklaştırdım. Annem babamin olumunden sonra iyice
güçsüzleşmişti.

"Mehmet... Mehmet... " "Anne uyan hadi. " Babamın ismini sayıklıyordu. Gözümden bir damla yaş aktı. Elimin tersiyle gözümün yaşını sildim ve Eren'i annemin yanından uzaklaştırdım. Evimiz 2 odalı bir çiftlik eviydi. Bir odasında üçümüz yatıyorduk. Yatak yoktu.

Yere kalin bir yorgan seriyorduk. Bir yorganin ustune üçümüz sığmaya çalışıyorduk. Üstümüze de çok ince bir yorgan ortuyorduk. Daha çok çarşaf a benziyordu. Ince yorganı üstümüze sermemizin sebebi yerin beton olmasıydı. O zaman hasta oluyorduk. Daha çok kardeşim oluyordu. Henüz 20 yaşındaydım. Ben derin düşüncelere dalarken gözümü belirsiz bir noktaya sabitlemis, hipnoz olmuş gibi bakıyordum.

Annemin sesiyle kendime geldim
"Oğlum, yavrum... " Annem kendine gelmişti. Yüzüme o tozlu dolaptan bir gülümseme alıp taktım. Dolap tozluydu. Kullanilmamıştı... "Burdayım anne" Annem yorgundu. Gözü yarım açıktı. Baygın baygın bana bakıyordu. Ben ise gülümsememi yerine koymaya üsenmiş çöpe atmıştım. Bidaha kullanmayacagimi biliyordum.
Anneme baktim.

Üzgündüm. Gözlerim dolmuştu. Gözyaşlarımın akmamasi için savaşırken annemin ağzından dökülen o sözcükler gözyaşlarının bağımsızlığını ilan etmesine sebep oldu. "Sen gitme olur mu? Baban gibi bizi bırakıp gitme. Sana ihtiyacım var oğlum. Sana ve kardeşine. Beni bırakma. " Ağlıyordu. Bende ağlıyordum. Gözyaşlarım yanaklarimdan süzülürken annem ağzını araladı. Yine beni delip geçen bir söz soyliycek sandım fakat annem ağzını tekrar kapattı. Birkaç kez konuşmaya yeltendi fakat geri vazgeçti.

Ağlamayı kesip hortumla suyu açtım. Yüzümü yikadim. Annemi de kalkması için zorladım.
O da yüzünü yıkadı. Ev sahibinin çoktan kapımıza dayanmış olması lazımdı. Ama bunu kafama takacak halim yoktu. Babamın ölümünden sonra hepimiz yıkılmıştık. Parçalara ayrılmıştık. Birleştirilmesi çok zordu. Hem temiz hava almak için hemde odun toplamak için dışarı çıktım.

Toprak kokusunu severdim. Muhtemelen yagmur yağmıstı. Toprak kokusu çok belirgindi. Ormana gittim. Sarı botlarım çamurdan adeta kahverengi olmuştu
Baltayı havaya kaldırdım ve ağaca sert bir darbe indirdim. Kurumuş ağaçları kesmeye özen gösteriyordum.

Diğer ağaçlara -kurumamış ağaçlara - yazık olurdu. Birkaç gün önceki bileğimin ağrısından eser yoktu. Ikinci sert darbeden sonra ağaç sallanıyordu.

Baltayı ağacın kalan kısmına sürttüm. Ağaç yere yığıldı. Ihtiyacım olan parçaları kesip yanımdaki plastik posete doldurdum. Ağaç parçaları poseti yırtmıştı. Kucuk bir yırtık olduğu için önemsemedim. Ancak eve geldigimde iki-uc odun kalmıştı.

Geri dönüp odunlari tekrar toplamak istedim fakat o kalın odunlarimdan eser yoktu. Sinirle ellerimle yüzümü kapatıp kesilmiş bir ağaç kalıntısına oturdum. Ellerimi yüzümden çektim ve sinirle kütüğe sert bir tekme attım.

Ayağımın acısına aldırmadan ayaklarımı yere vura vura eve gittim. Annem hiçbir şey olmamış gibi tavuklara buğday atıyordu. O bugdaylari her gördükçe aklıma babam geliyordu. Bir gün işime yarayacak odunları toplayıp bize yeni 'gol kenarında. olmayan' bir ev yapacaktım. Babam büyük bir kayıptı. Hemde cok büyük bir kayıp...

Yine gözyaşlarıma engel olamadim. Kardeşim odaya dalarken bende elimin tersiyle gözlerimi sildim ve gözüme toz kaçmış havası vermeye çalıştım. Kardesimi gözüme toz kaçtığına ikna ederken resmen sinema filmi oynadım. Oyuncu mu olsam ne? Zaten iki oda vardı ve ben diğerini kendi odam gibi görüyordum.

Okula gitmemiştim fakat okul kitaplarının olduğu bir masam vardı. Masam benim odammış gibi hissetmeme sebep oluyordu. -zaten odam mis gibi hissettiren tek şey oydu-

Komşu çocuğumuz bana birkaç ders öğretti. Sonrasını yine komşu çocuğunun bana verdiği konu anlatimli test kitaplarından öğrendim. En azindan elimden geleni yaptim.

Okula gidemezdim cunku kitap defter almak icin bütçe ayiramazdik. En az 250 tl masrafti bu. Ders ogrenmemin bir diğer sebebi kardeşimdi. O hiç okuyamazdi onun öğrenmeye ihtiyacı vardı...

Ona ders veriyordum. Her öğrendiği şeye karşılık ona en sevdiği şey olan çikolata veriyordum. Öğrenmeden almaması için çikolataları sakliyordum.

Annem 1 yıl önce kapanmıştı. Uzun simsiyah saçları beline uzaniyordu. Gozleri kahverengiydi. Dudaklari kiraz kadar kirmiziydi. Saçları dümdüzdü. 40 yaşındaydı ancak çok genç gözüküyordu .

Annem çok erken evlenmişti. Ama bu evlilikten gayet mutluydu. Babamla gayet iyi anlaşırdı. Babam yanımızda olsun da varsın kavga etsinler. Ama yeter ki babam yanımızda olsun. Babamın ölümü bir tir misali beni ezip geçti ve ben hala o betona yapışık durumdayım.

Kendime gelemedim. Gelemezdim. O öleli 1 hafta olmuştu. 1 yılbile yetmezdi bu acıyı atlatmam için. Anneminse ömür boyu çekeceği bir acıydı bu. Kardeşim ise hergün ağlamıştı.

Fakat onu uzun ve etkileyici konuşmam sayesinde üzülmemeye ikna etmiştim. Ama kendimi ikna edemedim. Annemi ikna etmeyi denemedim bile. Ikna edemezdim çünkü. O acı çekmeyi kendisi istedi. Üzülmeyebilirdi.

O güçlü bir kadındı fakat kendisi yenebileceği halde pes etti. Güçlü kalabileceğini bile bile...

Yazarken ağladım desem yalan olur ama acıklı yazmaya çalıştım. Votelemeyi unutmayın

MİRASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin