10. Bölüm(Part1) 🕯️

7.4K 382 65
                                    


Not;
Part olarak Dersimde geçecek.

İyi okumalar.🤍

Bazen bir kul aldığı nefesten bile şikayetçi olur. Çünkü bazı olaylar öyle bir anda ve zamanda olur ki nefesin boğazını keskin hançerlerle bıçaklıyor gibi hissedersin. Bu hissi yaşamaktansa "Nefesim tıkansın. Olduğu yerden çıkmasın..." Dersin. Hiç bir hatan olmasa bile hep bir kusur ararsın kendinde. En zorunda budur hatan olmadığı yerde bile kendini sorgulamak. Bu insanın kendine yaptığı en acı verici derbedir.
"Sorun bende mi?" Demektense "Tek sorun kendimi sorun sanmamdı." Demek daha güçlü geliyordu. Oysaki iki cümlede birbirlerine o kadar uzak değildi... Peki bir birlerine bu kadar yakın cümlelerden bir tanesi ölümden daha can yakıcıyken bir diğeri neden en güzel teselliydi...?

2 gün geçmişti... Tamı tamına Dersimde 48 saat şelaleden akan su damlaları kadar hızlı ve yaman geçmişti.

Ruperin Ruşa Mardin'den bir anda gidişinin hala etkisindeyken Doğan'nın onun fikrini hiç bir şekilde almadan kendisini yabancı, hiç tanımadığı topraklara göndermesi canını birsürü yanyana dizili sivri iğnelerin üzerine düşmüş kadar yakmıştı. En gaddarında bu hissetmediği acının kimsenin görmüyor oluşuydu.

Öfkeli ve Kızgındı. Ne olursa olsun bu şekilde yapması asla kabul edilebilecek birşey değildi.

Ruperin Ruşa avluda oturmuş çocuk parkı kadar gürültülü düşüncelerine dalarken bir elide tuttuğu kahveyi yudumlamak için dudaklarına yaklaştırıyordu.

"Ruru, hadi gel bak sana ne göstereceğim"

Ruperin Ruşa, bir anda elinin Minnak eller tarafından tutulduğunda küçük çocuğa ağırlık olmasın diye kahvesini hemen yanında duran sehpaya koyarak saniyesinde olduğu yerden kalktı.

"Zana, dur yavaş ol düşeceksin, bak ayağın bir yere takılacak."

Ruperin Ruşa, inatla Minnak eller tarafından çekiştirildiğinde bu durumdan asla rahatsız olmuyor aksine yüzünde gülücükler oluşturuyordu.

"Zana, tamam yavaşla artık bak istediğin yere geleceğim."

"Ruru yavaşlayamam bak sende görünce çok sevineceksin."

Ruperin Ruşa hala zayıf ve şirin eller altında tutsak olurken bu defa Zana'yla aynı anda adımlarını durdurmuştu.

"Ruru, bak babam bize araba sürmeyi öğretecek."

Ruperin Ruşa önce bakışlarını arabanın sürücü tarafında kapıyı açmış şekilde duran adama çevirdi. Daha sonra da elini tutan küçük çocuğa çevirdi bakışlarını. Böyle bir şoka henüz hazır değildi.

"Ee ne bakıyorsun hadi bin."

Ruperin Ruşa işittiği ses tonu güçlü sese karşılık mavi harelerinin bakışlarını Emkine doğru çevirdi.
Ve aynı anda Zana'nın elini tutmuş bir şekilde arabaya doğru ilerlemesiyle yürüdü.

"Ruru, öne sen bin, Bende kucağına oturayım olur mu? Zaten ben araba sürmeyi biliyorum."

"Nabe, berxo  daviye rune." (Olmaz, Oğlum arkada otur."

"Yabo ez duxâzım peşiye runem."(Baba ben önde oturmak istiyorum.)

Küçük çocuğun şiir gibi Kürtçe konuşması Ruperin Ruşa'nın ilgisini çekmişti. Gerçekten de bu yaştaki bir çocuğun kendi, zor dilini bu kadar takılmadan konuşması alkışlanacak bir olaydı.

Ruperin Ruşa, bu defa hemen yanında duran küçük çocuğun boyuyla aynı izzaya gelmek için diz kapaklarını bürktü ve Zana'yla aynı göz çizgisini kurunca bir çocukla konuşabilecek en şefkatli ahsanıyla konuştu.

AŞK-I YÜREK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin