Selamlar, nasılsınız?
Umarım iyisinizdir.
Sizi çok seviyorum.
Görüşürüz!
İyi okumalar, bol yorumlar.***
Tamam hızlı ol, seni bekliyorum.'Arkasından gidişini izlediği adamla elinde olmadan tebessüm etti kumral adam. Hatta bir süre sonra güldü 'çişli' diye geçirdi aklından, daha fazla tutamayacağını söyleyerek ara vermesini söylemişti esmer adam, ama anlattığı şeyi sakın unutmamasını, gelir gelmez anlatmaya başlamasını da delicesine tembihlemişti.
Esmer adam sessizliği hiç sevmezdi, o yüzden ne zaman kumral olanla bir araya gelseler, -ki sürekli birliktelerdi, aynı evde yaşıyorlardı, ev arkadaşıydı bu ikili- boş oldukları anda kendisine hikayeler anlatmasını istiyordu, onun anlatışını da hikayelerini de seviyordu.
Başka birisi duysa belki onlarla dalga geçebilirlerdi, sonuçta ikisi de yirmili yaşları aşmak üzerelerdi ama onlara gülünç gelmiyordu. Özellikle, esmer adam gelipte kumral adama sırnaşarak dinlediğinde bu hikayeleri, her şey daha güzel oluyordu sanki.
Kumral adamın duyguları o kadar yoğundu ki, asla esmer adamın üzülmesini istemediğinden, her zaman istediği gibi olsun istiyordu her şey. Vakti zamanında, eski yaşantısında yeterince üzülmüş ve sevilmemiş bir çocuk olan esmer, şimdi kumralın arkadaşlığıyla sanki çocukluğunu yaşıyor gibiydi.
Kumral, işte bu yüzden bu hikayeleri anlatırken erinmiyordu, tam tersi çok hoşuma gidiyordu, sanki onun hikayelerini dinleyen koskoca bir adam değilde, minicik bir çocuk gibi geliyordu gözüne. Küçükken babasından hikaye anlatmasını bekleyen bir ufaklığa dönüşüyordu. Bu içini eritiyordu kumralın.
Küçükken sevilmeyen, baba sevgisi görmeyen bu adama, aşkı git gide katlanıyordu, bunu belli edememek zor olsa bile, onu sevmeyi her şeyden çok seviyordu.'
Ah, geldin mi?
Tamam hadi gel yanıma.
Hey dur, ellerin çok soğuk dostum!
Umurunda değil demek?
Seni küçük şeytan.
Bir kez daha o soğuk ellerle boynuma dokunursan seni mahvederim, beni duydun mu?
Gülme.
Kime ne anlatıyorsam, tamam hadi susta hikayemize devam edelim. Çişli beyimiz tuvaletini tutamadığı için yarım kalan hikayemize hıhım.
'Çişli bebeğim...'
Her neyse, nerede kalmıştık.
Ah evet, devam edeyim.
Dusanın önceden hissettiği her şey, o çılgınca sahip olma güdüsü ve adamın ağzının sıkı olmasına karşı duyduğu öfke yok olup gidiyor. Genç Dusan'ı tatlı bir hüzün sarıyor, neredeyse tutkulardan arınmış güçlü bir aşk hissediyor. Hem de suratının ortasına oldukça güçlü bir yumruk yemiş olmasına rağmen. Sanki bu acı anında uçup gidiyor.
Neden Ryan'a öyle işkence etti ki? Adam, üç gece boyunca ona yeterince cömert davranmadı mı? Ona şefkati ve aşkın vahşi heyecanını öğrettiğinden beri kasvetli bir alacakaranlığa, gecenin içine gömülü hayatı tehlikeli biçimde parıldayan bir ışığa dönüşmedi mi? Bütün bunlardan sonra da öfke gözyaşlarıyla onu terk edip gitmedi mi?
Genç Dusan karşı konulamaz bir barışma isteği ile doluyor; nazik, huzurlu bir şeyler demek istiyor. Onu sessizce kollarının arasına almayı, hiçbir şey sormadan ona ne kadar minnettar olduğunu söylemeyi diliyordu.
Evet, tüm alçakgönüllülüğüyle yanına gidip onu nasıl saf ve temiz bir şekilde sevdiğini, bir daha asla ismini anmayacağını, cevap vermek istemediği sürece onu konuşmaya zorlamayacağını söylemeye karar veriyor.