selamlar.
iyi okumalar, bol yorumlar.
sizi seviyorum.***
Hikayenin sonuna geliyoruz, zaten senin de artık uykun gelmeye başladı. Bugünlük bu kadar hikaye yeter, gerçi bu hikaye bize uzun bir süre yeter orası ayrı da, tabii hikayeyi ne kadar içselleştirdiğine bağlı bu, umarım en sonunda, hikaye bittiğinde, güzel eleştirilerini senden alabilirim. İzninle devam ediyorum anlatmaya, ikilinin sonlarına doğru geliyoruz, içimizin rahatlayacağı, gerilimsiz, sakin ve güvenli sona, belki üzecek olan belki de arafta bırakacak olan.
Bir gün Edin yeniden genç adamın yanı başında oturuyor. Dışarıda güneş parıldıyor, rüzgârla sallanan ağaç tepelerinin yansıması duvarlara vuruyor. O anda Edin'in saçları alev alev yanan bulutlar kadar ateşli, teni ise soluk ve şeffaf görünüyor.
Tüm bedeni ışıl ışıl ve capcanlı duruyor. Dusan gölgede kalan minderinden adamın yanı başında ona gülümsediğini görüyor. Ama Edin'in yüzü göz kamaştırıcı bir ışıkla kaplı olduğundan sanki gördükleri çok uzağındaymış gibi geliyor Dusan'a. O açıdan bakıyorken olan biten her şeyi unutuyor. Ryan'ı ve daha bir çok şeyi. Edin, ileriye doğru eğildiğinde gözleri daha da derin görünüyor, karanlığın içinde hareket ediyor, iyice öne yaslandığında Dusan, Edin'i kollarına alıyor. Başını kendisininkine yaklaştırıyor ve o nemli, hassas dudaklarını öpüyor. Edin, yaprak gibi titriyor fakat karşı koymuyor, sadece eliyle Dusan'ın saçlarını okşuyor.
Dusan büyük bir özlemle öpüyor, uzun zamandır öpemediği dudakları. Bir eli Edin'in ensesinde, diğer eli ise yasladığı yapılı göğsünde duraklıyor. Bu öpüşme geçen seferkiler gibi şehvete dayalı değil, bu seferki öpüşme; özlem, keder, üzüntü ve bolca özür içerikli. Dusan, onu fark edemediği için, saçma sapan bir biçimde, başka birisini o sanıp, peşinden koştuğu için üzgün. Ona karşı borçlu ve mahçup hissediyor. Dusan özlemle öptüğü dudaklardan kısa bir saniyeliğine ayrılarak, yanağına öpücükler kondurup dudaklarını Edin'in kulağına doğru yaklaştırıyor. Ardından tüm içtenliğiyle oraya fısıldıyor.
"Seni seviyorum Edin..."
Edin bu duyduğu kelimelerle buz kesiyor sanki, sessizleşiyor, Dusan'ın saçlarını sevdiği eli duraksıyor, ardından eli karşısındakinin yanağına inip orayı biraz okşuyor, iç çekiyor.
Ardından, kaderli bir ses tonuyla zar zor kelimeler ağzından dökülüyor: "Ama sen bir tek Ryan'ı seviyorsun..." Sesindeki bağlılık, o yumuşak, karşı koyulmaz çaresizlik Dusan'ın yüreğine işliyor ve duyduğu isim onu sarsıyor, ruhunu tam on ikiden vuruyor.Ama yalan söylemeye cesaret edemiyor, ona cevap vermiyor, çünkü daha bir süre öncesine kadar, Edin'i Ryan sanarak, Ryan'ın aşığı olduğu günleri hiçe sayamaz, yalan söyleyemez. Edin, Dusan'ı hafifçe hatta neredeyse dostça bir kez daha öpüp hiçbir şey söylemeden gidiyor. O, bu konu hakkında konuştukları tek an oluyor. Zaten bir daha da Dusan buna cesaret edemiyor.
Birkaç gün sonra iyileşmekte olan hasta, sararan yaprakların patikada uçuştuğu, akşamın ilk saatlerinin sonbahar melankolisi ile dolduğu bahçeye indiriliyor. Dusan birkaç gün daha geçtikten sonra o sene son kez, rengarenk yapraklarla örtülü bahçede zar zor da olsa tek başına yürümeye başlıyor. Ağaçlar artık o yumuşak yaz gecelerine oranla daha sesli, daha öfkeli konuşuyor. Melankoli yüklü Dusan, bir zamanlar adamla bir araya geldiği yere gidiyor. Arkasında alacakaranlıkta bulanıklaşan, karanlık, görünmez bir duvar varmış gibi hissediyor; sonra çocukluğu beliriyor, gözlerinin önünde tuhaf ve tehlikeli görünen bambaşka bir dünya görüyor.
O gece herkesle vedalaşıyor; son kez güçlükle Ryan'ın yüzüne, sanki onu hayatının sonuna dek bir daha görmeyecekmiş gibi bakıyor. Hoş, görmek de istemiyor ya. Sanki Edin'e geç kalmasının sebebi Ryan'mışçasına çocuksu bir öfke var ona karşı içinde. Tedirgin bir şekilde Edin'in eline uzanıyor, elleri sıcak bir heyecanla kenetleniyor, neredeyse Sebastian'ı, kendi kız kardeşini ve onun arkadaşlarını unutuyor.