Bazen insanın son sandığı şey aslında başlangıcıdır..
-Agatha Christieİstenmeyen, umursanmayan, gözden çıkarılması gerektiğinde akıllara gelen ilk isimdim..
Akşın Savaşer..
Savaşer ailesinin iki düşükten sonra dünyaya gelen ilk çocuğu, cinsiyeti yüzünden hor görülen kız çocuğu...
Ruhsuz bakışlarım ailem tarafından vazgeçilişimin en büyük kanıtı olan iki bileğimi birbirine kenetleyen plastik kelepçenin üzerindeydi. Anne ve baba figürünün gözleri önünde bağlanmıştı bileklerim. On beş metre karelik bir odada ölüm hükmüm verilmiş üstüne çıt sesi bile çıkmadan beni evim bildiğim yerden söküp almışlardı. Öyle düşündüğünüz gibi zor kullanılmamıştı. Kendi ayaklarımla binmiştim şu an oturduğum arabaya. Başıma geleceklere hazırlıklıydım. Ellerime bulaşan kanın karşılığı elbette olacaktı. Akay ailesinin ilk göz ağrısı Bora Akay'ın canını alan bu çelimsiz kızdan elbette birileri intikamını alacaktı.
Aylar önce gerçek kelepçe takılması gereken bileklerim sonunda hak ettiğini buluyor gibiydi. Omzuma yüklenen tüm yükler sonunda yok olacaktı. Birileri onları benden almayacaktı, benimle birlikte yok olacaklardı. Aklıma bir anda kardeşim Elif geldi. Sakin huzurlu ve sevgi dolu kız kardeşim. Altı ay önce beni buldukları depodan çıkardıklarında Elif'i de kendi evinden sürgün etmişlerdi. İlk zamanlar bunu bizim için yaptıklarını düşünmüştüm. Daha fazla üzülmememiz için gönderildiğini.. Ama yanılmıştım. Görmek isteyene gerçek çok daha basit ve kolaydı. Herhangi bir intikam durumunda yanlışlıkla bile olsa Elif'e kimsenin zararı dokunmaması için gönderilirken aslında Elif'i o intikam çukurunun içine kendi elleriyle itmişlerdi.
Evin içine hapsolan Akşın Savaşer'e ulaşamayan Barlas Akay tabii ki soluğu kilometrelerce uzaktaki kız kardeşimin yanında alacak, ona kendisini Ender Ergün olarak tanıtacak ve hayatına dahil olacaktı. Ama bilmediği bir şey vardı ki o da benim gerçek Barlas Akay ile hali hazırda zaten tanışıyor olmamdı. Onun beni hatırlamadığına, hatırlayacak kadar önem vermediğine emindim. Zaten karşısında bu hatırlanma ihtimaliyle değil, abisinin katili olarak duruyordum.
"Telefon görüşmesi yapmak istiyorum." dedim karşımda oturan bir o kadar tanıdık ve bir o kadar yabancı olan adama. Siyah okyanusu andıran gözlerini, gözlerime odakladığında keskin çene hatları daha da gerildi. Kendisini sakinleştirmeye çalıştığı yüz metre öteden bile anlaşılıyordu. "Sana konuşma hakkını kim verdi? Kapa çeneni otur oturduğun yerde!" Bakışlarını yeniden cama doğru çevirdiğinde kendimde bulabildiğim tüm cesaretimle konuşmayı yeniden denedim. "Lütfen izin ver, Elif'le vedalaşmam gerekiyor. Ondan sonra yemin ederim ki ağzımı bile açmayacağım." Göğüs kafesi ciğerlerine çektiği derin nefesiyle şişerken burnunu kırıştırdı. Varlığımdan, nefes alışımdan, kokumdan dahi ölesiye nefret ediyordu. Zaten abisinin katiline karşı iyi hisler beslemesi imkansız bir şeydi.
"Lütfen. Bana olmasa bile nişanlına bunu borçlusun. İzin ver kardeşime veda edeyim. Ömrü boyunca bu yükle yaşamasına müsaade etme." Yumruk yaptığı elini siyah film çekilmiş cama vurup aynı hızla eliyle yüzünü sıvazladı. Az sonra yapacağı şeyden ölümüne nefret ediyor gibiydi. Ceketinin cebinden telefonumu çıkarıp kilidini açtı. Sincap emojisiyle kayıtlı kardeşimi arayıp hoparlöre aldı.
Birkaç çalıştan sonra Elif'in cıvıl cıvıl sesi yankılandı ölüm sessizliğiyle yanıp tutuşan arabanın içinde.
"Abla! İnanmayacaksın belki ama sanırım Ender bana evlenme teklifi edecek! Heyecandan kalp krizi geçirmek üzereyim! İnanabiliyor musun? Evlenme teklifi alacağım!" Kısa bir an Barlas'a baktım. İlk kalp çarpıntımı bana yaşatan adama, kız kardeşimin nişanlısına ve aynı zamanda öldürdüğüm adamın kardeşine baktım. Ne çok sıfat sığdırdım değil mi bir saniyelik bakışıma?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hükümlü
Novela JuvenilSilahını bana doğrulttuğunda ağır bir şekilde yutkundum. Barlas Akay abisinin katilinden intikamını almak için hayatını karartmayı seçmiş bir adamdı. Bora Akay'ın ölmeden önce hissettiği şey ise tam olarak buydu demek ki. İkimizde sevdiğimiz insan...