40

729 118 48
                                    

Harry ertesi sabah uyandığında Leo'yu kocaman koltukta tek başına uyurken buldu. Etrafı yastıklarla çevriliydi. İstemsizce başını iki yana salladı. Nasıl bir baba çocuğu hastayken onu tek bırakıp giderdi? Başından beri Louis'yi anlamaya çaba gösteriyordu ama bu kadarı da fazlaydı artık.

Gidip elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, üzerine günlük kıyafetlerini giydi. Kendi yatağını toplamak üzere salona geri dönünce de merak etti ve ateş ölçerle çocuğun ateşini ölçtü. Yine otuz sekizdi! Yükseliyordu.

Sıkıntılı bir şekilde ayağa kalktığı anda evin kapısı açıldı ve Louis içeriye girdi. "Günaydın Harry," dedi. Elinde küçük bir poşet vardı. "Yeni mi kalktın?"

"Evet. Sen..?"

"Oldu biraz. Leo'nun ateşini ölçtüm yine yükseliyordu, eczaneye gittim. En iyi ateş düşürücüden aldım. Bununla da geçmezse hastaneye gidelim."

Harry bunu duyunca düşüncelerinden utandı. İlgisiz bir baba değildi, ona karşı önyargılı davranmıştı. "Çok iyi yapmışsın. Hemen yiyecek bir şeyler hazırlayayım, sonra ilacını içiririz."

"Tamam, ben yatakları toplarım."

Gece yorgun düşmüş olan Leo uyumaya devam ediyordu. Louis öne Harry'nin yattığı koltuğu topladı, sonra oğlunu kucağına alıp o koltuğa yatırarak diğer koltuğu toparladı.

Harry de olabilecek en hızlı şekilde kahvaltıyı hazırladı. Sofrayı kurdu, meyve suyu hazırladı. Her şeyin hazır olduğundan emin olunca salona döndü ve Leo'yu uyandırdı. Hastalıktan dolayı olsa gerek çocuğun enerjisi çok düşüktü. Harry onu kucağına aldı, yüzünü yıkamak için banyoya götürdü. Vücudu sıcaktı.

Geri döndüklerinde Louis'yi sofrada otururken buldular. Harry Leo'yu sandalyesine yerleştirdi ve kendisi de yerine oturdu. Önceki günlerde de olduğu gibi pek konuşmadan kahvaltı yaptılar. Zaten Harry özellikle Leo'ya yedirmeye çalışıyordu ve Louis ise sıkıntılı şekilde tabağındaki pankekle uğraşıyordu.

Çocuğun kahvaltısını yaptırdıktan sonra Harry ona şurubunu içirdi ve kucağına aldı. Bir koluyla sıkıca onu tutarken diğer eliyle saçlarını okşadı, "Bugün hiç konuşmuyorsun." dedi üzgün bir ses tonuyla. "Sen konuşmayınca ben yalnız kalıyorum."

Leo başını kaldırıp ona bakarak "Uykulandım." diye mızıldandı. "Üşüdüm."

"Sana sihirli ilaç verdik, birazdan hep uykun hem üşümen geçecek."

"Sivirli mi?"

"Sihirli, evet."

"Penbe mi?"

"Hm hm..."

Louis onlara uzaktan baktı. Harry çocukla nasıl ilgileneceğini ve konuşacağını o kadar iyi biliyordu ki, Leo'nun onun sevmemesi mümkün değildi. Zaten Leo da ona resmen tapıyordu, uydusu gibi sürekli peşindeydi.

Harry Leo ile konuşup onun aklını meşgul etmeye devam ederken bir yandan da ateş ölçeri alarak onun ateşini kontrol etti. Düşmeye başladığını, ilacın işe yaradığını görünce Louis'ye döndü ve baş parmağını havaya kaldırarak gülümsedi. Çocuğun sözünü bölmemek için konuşmuyordu.

Leo her ne anlatıyorsa onu bitirdiğinde uykulu bir şekilde esnedi, "Çok uykulandım!" diyerek başını onun omzuna koydu." Uykuyalım, Hebi!"

Harry onu kucağında sallarken kısık sesle bir şeyler söylemeye başladı. Masal gibi bir şey anlatıyordu ama Louis onları pek duymuyordu. Sadece bir yabancının kollarında kendi babasıylaymış gibi huzurla uykuya dalan oğlunu izliyor ve hayatının nereye gittiğini sorguluyordu. Olaylar bu aşamaya ne zaman gelmişti?

Sıkıntılı bir halde , karmaşık düşüncelerini de yanında taşıyarak mutfağa gitti, su ısıttı. Biraz çay içse iyi olurdu, en azından belki biraz rahatlardı.

Tam bardağına kaynar suyu dökerken mutfağa Harry'nin geldiğini gördü ve "Çay ister misin?" diye sordu. "Suyu yeni ısıttım."

"Ah, güzel olur, teşekkür ederim."

"Rica ederim."

"Leo uyudu, ateşi düştü. Sanırım ilacın etkisiyle bir süre uyuyacak."

Louis diğer bir kupayı ona uzatırken "Sevindim." dedi ama ifadesizdi. Dümdüz bakıyordu, robot gibiydi. Harry önce kendini tutmaya çalıştı ama sonra dayanamadı, tezgaha yaslanıp gözlerini çayına çevirirken "Sana karşı bu sabah biraz önyargılıydım." dedi. "Oğlunu o halde bırakıp gittin sandım. Sadece aklımdan geçen bir düşünceydi ama zihnimin içinde bile olsa birine haksızlık yaptığımda özür dilemek isterim. Yani... Özür dilerim."

Louis hafifçe gülümsedi. "Fazla dürüstsün."

"Umarım öyleyimdir."

"Sorun değil, ben kendime bile oğlumu öylece bırakıp gitmeyeceğimin garantisini veremiyorum. Bu kadar güven vericiyim işte."

"Konuşmak... ister misin?"

"Hepinizin aklından geçtiği gibi bir babayım, konuşup da kendimi savunacak bir şeyim yok... Bazen ben de kendime öfkeleniyorum."

"Biliyor musun, kendine fazla yükleniyorsun." dedi Harry başını kaldırıp ona bakarak. "Bak seni çok tanımıyorum, birbirimizle çok konuşmadık. Arkadaş Louis nasıldır bilemem, ya da erkek kardeş Louis falan... Hatta patron Louis nasıl onu bile bilmiyorum, o kadar çok görmedim seni evde-"

"Bir noktada övülecek miyim yoksa ne kadar uzak bir tip olduğum konusuna devam edecek miyiz?" diye sordu Louis muzip bir şekilde. Bunun üzerine Harry kıkırdadı. "Ama..." diyerek asıl konuya geldi. "Sen göstermek istemesen de Baba Louis nasıldır biliyorum. Belki ona tam alışamadın henüz ama değer veriyorsun, Louis. Ebeveyn olmanın temel kuralı bu. Değer vermek, sevmek, önemsemek."

Louis masadaki sandalyelerden birini çekip oturdu, "Ebeveyn olmak istemiyorum." dedi. "Hayatımla ilgili planlarım, isteklerim vardı ve çocuk sahibi olmak bunların arasında değildi. Nefret ettiğim bir fikir değil tabii ki ama hayal de etmiyordum! Üstelik gerçekleşme şekli o kadar kötü ki..."

"Bence yapman gereken şey bunlara odaklanmak yerine sadece oğluna bakmak. Sana benzeyen yüzüne bak, meraklı mavi gözlerine, minik ellerine... Sen onunla azıcık bile ilgilenince heyecandan şımaran oğluna bak. Senin hayat planın bozuldu, evet ama sana hayran olan tatlı bebeğinle yeni bir plan kurabilirsin. Hikayenin negatif kısmına değil, pozitifine bak. Dünyada bir Leo Tomlinson var ve sen onun her şeyisin. Seni her koşulda sevecek ailene biri daha eklendi. "

"Ya baba olmaya hazır değilsem? Annesi yok ve babası olarak ben hem anne hem baba olmak zorundayım ama ben o kadar yetenekli değilim."

"Kimse ebeveynlik becerileriyle doğmaz ki! Ebeveynlik, zamanla öğrenilen bir şey. Annen seni hiç kucağından düşürmedi mi sence? Veya yanlış şeyler öğretmedi mi? Yememen gereken bir şeyi yedirmedi mi? Hepimizin annesi bir zamanlar acemiydi."

Louis önce "Annenin seni sevdiğinden emin misin?" diyerek güldü ve onu da güldürdü. Sonra ciddileşti, "Sence öğrenecek miyim?" diye sordu.

"Tabii ki! Biliyorum bu süreç sürpriz bir şekilde geldi ve istemediğin bir şeydi. Bu duygularını anlıyorum. Ama yalnız değilsin. Ailen var, arkadaşların var, ben varım. Hepimiz Leo'yu en güzel şekilde yetiştirmen için yanındayız. Leo'nun yüzüne baktığında ah işte burada hatalarımın sonucunu çeken bir çocuk var ve ona nasıl bakacağımı bile bilmiyorum diye düşünmek yerine sadece şu tombik yanaklara bak demekle yetinsen rahatlayacaksın."

Louis başını çevirdi, koltukta uyuyan oğlunu görmeye çalıştı ama göremedi. Bakış açısı izin vermiyordu. Yenilgiyle tekrar önüne döndü. "Bilmiyorum..."

"Ufak adımlarla başlayalım. Ara sıra onunla oyun oyna, olur mu? En azından futbol. İkinizin de sevdiği bir şey. Beraber yapın. Ve bazı geceler birlikte uyuyun."

"Denerim."

Harry güven verici bir şekilde gülümsedi. Bundan sonra onları yakınlaştırmak için eskisinden de çok çalışacaktı.

THE PERFECT HAT TRICKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin