kabusların baş rolü ¹⁰ (f)

205 27 21
                                    

-12 september

seo changbin'nin, başı dönüyor, kalbi sıkışıyordu ve nefes almıyordu. boğulurmuş gibi, bir hiçliğin ortasında yüzüyormuş gibiydi.

içine çekmeye çalıştığı zavallı nefesleriyle beraber kaldırdı kafasını, karşısındakilere baktı. köyün en büyüğü, en saygın kişisi karşısında duruyordu. kanayan, yaralı olan dizleri daha da acıyordu şimdi. her bir yerinden kanlar boşalıyordu sanki.

"ajusshi?! ajumma?!" diye haykırdı, karşısındaki büyüklerine baktı ve haykırdı.

anlam veremediği bir şekilde yanıyordu yüreği, istese de kalkamıyordu ayağa.

biraz daha kaldırdı kafasını, etrafını iyice inceledi. burası, kasabanın meydanıydı.
etrafına bakındı, tam karşısında olan şeyle bir feryat koptu ağzından.

idama mahkum olanların asıldığı sehpa, tahta tam karşısında duruyordu. kalın halat, saniyeler içerisinde öldüreceği kişiyi bekliyordu.

changbin'nin kabuslarının baş rolü olan halat ve tahta, tam karşısında duruyordu.

daha da kötüsü vardı tabii. yang jeongin, onun ismini duymuştu. biricik sevgilisi yang jeongin, herkes onun ismini fısıldıyordu.

"jeongin!" bir feryat kopardı dudaklarından. kalın sesi, daha da kalın çıkıyordu şimdi.

sel olmuştu gözyaşları, çeşme gibi hızlı hızlı yanaklarına, çenesine akıyordu.

"jeongin! prensim, sevgilim!" diye feryat figan ağlamaya başladı seo changbin.

şu an çektiği acının tarifi yoktu.

"yang jeongin!" diye bağırdı bir kez daha. kendilerini pür dikkat izleyip, ayıplayan ve küçümseyici bakışları umursamadı.

ne ailesini ne de jeongin'nin ailesini umursadı.

"jeongin!" sesi kısılmıştı çoktan.
vücuduna batan dikenler nefes almasını engelliyordu. binlerce iğne, vücuduna aynı anda batıyor gibiydi.

"jeongin! yang jeong..." sesi kesildi, kendi sesini bastıracak bir ses işitti. gözleri kapatılmış, jeongin'nin gözleri açıldı. kanayan burnu, alnından akan kanlarla beraber çığlık atmıştı yang jeongin.

karşısında gördüğü sevgilisi yüzünden büyük bir çığlık koparmış, şiddetlenmişti ağlaması.

"changbin!"

"sevgilim!" diyerek bağırdı changbin, elini uzatıyor, kalkmaya çalışıyordu ama nafile. tüm uzuvları oyun oynuyordu ona, hareket etmesini engelliyordu. yapabildiği tek şey, ağlamak ve yerdeki kumlara tırnaklarını geçirmekti.

yaşlı bir adam, jeongin'e tahtayı işaret etti. sehpanın üzerine çıkmasını söyledi. jeongin, başını sallayıp sevgilisine, changbin'e doğru koşmaya kalkıştı fakat anında engellediler onu.

kollarından yakalayıp yere savurdular küçük bedenini. yere düşüp çığlıklar atmaya başladı.

"changbin! changbin'i istiyorum!"

bir adam kaldırdı onu, tahta sehpaya doğru sürükledi ve çıkarttı onu. sehpanın üzerinde tir tir titreyen ayaklarıyla beraber, changbin'e bakıyordu hâlâ.

changbin, gözlerini sıkıca yumdu ve bağırdı jeongin'e ithafen.

"özür dilerim! özür dilerim jeongin!" kafasını kaldırıp baktı sevgilisine, dağılmış yüzüyle bile güzel görünüyordu.

ellerinin sıkı sıkı tuttuğu halata baktı changbin, derin bir nefes çekmeye çalıştı ciğerlerine. fakat bir avuç dolusu kum yutmuş gibi hissediyordu.

one love, two boy ☓ jeongbin✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin