Son olmasını içtenlikle dileyerek derin bir nefes aldım ve dünya üzerine beni en çok korkutan şeye, gözlerine, baktım. Yine o ifade vardı. Beş yaşımdan beri hayran olmaktan kendimi alamadığım, başka hiçbir gözde göremediğim alaycı ama aynı zamanda sıcak ifade.
Gözlerimi kırpmamak için göz kapaklarımla savaş halindeydim. Yorgundum. En ufak bir duygu kırıntısına, kafamı kurcalayacak bir düşünceye tahammülüm yoktu. Sadece kahvelerine bakmak istiyordum, orada kaybolmak. Ama yapamazdım, biliyordum.
İzin vermeyecekti.
Bir adım atacak, sonra iki adım geri gidecekti. Ben ise her seferinde olduğu gibi duvarlarını indirdiğini zannedip ona koşacak, bir öncekinden daha kalın olduklarını tecrübe edip yaralanacaktım.
Hep böyle olurdu çünkü. Darwin ve benim dünyadaki rolümüz buydu. Aynı sahneyi farklı mekanlarda defalarca oynayan iki figürandık.
Mücadeleyi kaybedip gözlerimi kapadığımda karşımdaki bedenin iç çekişini duymuştum. Adım sesleri giderek yükselirken bana yaklaştığını anlayabiliyordum. Kalbim her saniye daha da hızlanırken vücudum kontrolden çıkıyordu. Bir şey söylemesini, bir şey yapmasını beklerken yanımdan öylece geçip gitmişti. Dünyanın öbür ucunda geçirdiği bir yılın ardından bir 'Merhaba' bile diyememişti.
Biz bitmiştik.
Başlamayan bir şey, bitebilir miydi?
─── ⋆⋅☆⋅⋆ ───
ŞİMDİ OKUDUĞUN
almost | darwin nuñez
Fanfictionbaşlamayan bir şey bitebilir miydi? darwin nuñez ff texting + düzyazı