Emir hissettiği soğuklukla uyanmış ve uyku sersemi bir şekilde etrafa bakmıştı. Yerde duran montunu görünce çek yattan kalkıp montunu almış ve camdan dışarıya bakıp saatin kaç olduğunu anlamaya çalışmıştı.
Güneşin yeni doğduğunu görünce vücudunu esnettip sobayı yakmış ve hemen mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Hasan Bey gelecekti kahvaltıya, o yüzden elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.
Duyduğu zil sesi ile çayın altını kapatmış heyecanla kapıyı açmaya gitmişti, kapıyı açınca gördüğü polislerle kapı kolunu sıktı.
" Hayırlı sabahlar Emir bey, size ablanızın eşyalarını getirdik " diyen polislerle kafasını sallaya bilmişti sadece.
Polisler eşyaları bırakıp teslim alındığına dair bir belge imzalatıp gitmişlerdi.
Emir ise titreyen eliyle kapıyı kapatmış ve bavulla poşetlere konulmuş kıyafetlere bakmıştı. Onları ordan alması gerekiyordu ama eli gitmiyordu.
Zil sesi tekrar yankılanmıştı evde.
Emir silkelenmiş ve gülümseyerek kapıyı açmıştı. Gördüğü Hasan Bey'le hemen onu içeri buyur etmişti.
Hasan Bey gördüğü eşyalar ile peşinden gelen Emir'e bakmıştı. Emir'in gülümsemesi ardında sakladığı acıyı biliyordu...
Hasan Bey masaya otururken Emir çayları koyup hemen Hasan Bey'in karşısına oturmuştu. Hasan Bey elindeki poşeti Emir'e uzattı.
" bir sıkıntı veya birşeye ihtiyacın olursa ara beni " diyen Hasan Bey'le poşetin içinden telefonu çıkarıyordu.
" teşekkür ederim " dedi Emir.
" sen iyi ol da " dedi Hasan Bey gülümseyerek.
Hasan Bey, Emir'in tam olarak nasıl hissettiğini anlayamazdı ama empati kurabiliyordu çünkü kendisi bir yetim, kimsesiz olarak büyümüştü. Yeri gelmiş dışlanmış,yeri gelmiş suçlanmıştı ya da parası olmadığı için çok aç kalmıştı. O yüzden az da olsa anlıyordu Emir'i...
***
Yine gece olmuştu.
Emir sobanın sıcaklığı yüzüne vururken ablasının eşyalarına bakıyordu. Daha mektubunu açmaya cesaret edememişken eşyaları gelmişti ona. Emir ablasının bavulunu yere yatırıp yavaşça aştı fermuarı.
İçinden bir ses aç diyordu ona.
Fermuarı sonuna kadar açınca derin bir nefes almış ve hızla bavulu açmıştı. İlk gözüne çarpan tavşan bir peluş olmuştu.
Ablasının en sevdiği oyuncağıydı bu.
Emir oyuncağı eline alınca burnuna gelen Dalin kokusu ile gülümsemişti. Ablası Dalin kokusunu severdi o yüzden peluş oyuncağa da sıkardı bazen.
Peluş oyuncağı nazikçe yere bırakıp köşede duran Dalin kokulu ürünlere baktı.
" manyak " dedi titreyen sesiyle.
Ablası bu yüzden Dalin gibi kokuyordu demekli. Dalin kokulu bakım ürünlerini de alıp nazikçe yere, yanına bıraktı.
Bu sefer bir poşet dikkatini çekince onu bavuldan almış ve çevirerek ne olduğunu anlamaya çalışmıştı ki gördüğü yazı ile poşeti açmadan yere bırakmıştı. Ablasının iç çamaşırlarıydı.
Derin bir nefes alıp iki kutuyu eline almış ve açmıştı. Takı ve iğne kutusu olduğunu görünce kutuların kapağını kapatmıştı.
Ablasının kıyafetlerini eline alıp kokladı. Yine Dalin kokuyordu. Emir gülümseyerek kıyafetleri nazikçe, bozmadan yere bıraktı.
Tekrar bavula bakınca gördüğü kitablar ile gözünden bir yaş düşmüştü.
Küçük Prens.
Ablasının babasından gizlice ona okuduğu bir kitaptı.
Titreyen eliyle kitabı almış ve göğüsüne bastırıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Kulağında ablasının sesiyle hıçkırarak ağlamıştı...