18🌸

789 111 55
                                    

Dakikalardır durmadan koşuyordu Jisung. Sanki koşmazsa Minho'yu kaybedecekmiş gibi, bir dakika bile kaybetmemesi gerekiyormuş gibi. Minho bir balondu ve eğer Jisung ipi bırakırsa kaçıp gidecekti sanki. Minho bir çiçekti ve Jisung ona bakmazsa solacaktı, Minho oksijendi ve eğer giderse Jisung ölecekti sanki. Minho her şeydi, Jisung ise herhangi bir şeye bağlı olmadan yaşayamayan bir genç.

Karanlık, dar ve sessiz sokakları bir bir ardında bırakırken yorulduğunu, nefessiz kaldığını, terlediğini düşünmedi sarı saçlı. Sevdiği çocuğun anlattığı gibi çok sokak bulunurdu burda, bu yüzden bütün sokaklara teker teker bakıyor ve küçüğünü göremeyince oflaya puflaya geri dönüyordu.

Göz hizzasına giren son sokağa da saptı ama elindeki tek şey gücü tükenmiş sokak lambalarının titrek ışığıyla zor aydınlanan bir sokak oldu. Yine karanlık bir sokak ve yine bu sokağı aydınlatacak bir Minho yok. Yine karanlık bir sokak ve yine minik yıldızı yok. Yine sadece Jisung, yine sadece Jisung'un karanlığı, yine sadece sokakları daha da boktan yapan aptal bir Jisung. Yine sadece kendini suçlayan ve yaptığı her bir iyiliği görmezden gelen Jisung.

Sarı saçlı ayağının ucundaki taşı teklemedi sinirle ve arkasındaki duvara bir yumruk attı. Bu onu rahatlatacakmış gibi durmadan vurdu sokağın grafiti dolu duvarına. Elini kırmak için çaba sarf ediyormuş gibi görünse de hayır, tek istediği bir şeyleri yıkmaktı. Onun için en önemli şeyi yıkıp bitirdiğini düşünen gencin tek istediği her şeyi yıkmaktı şimdi, yok olduğu gibi yok etmek istedi. En değerlisini yok ettiği gibi her şeyi yok etmek istedi.

Bir süre sonra durdu. Gözlerinden damla damla akmaya devam eden yaşlar görüşünü bulanıklaştırırken yetersiz bir sokak lambası ışığıyla kanayan eline bakmaya çalıştı. Acı hissetmek istedi ama hissedemedi. Bu onu daha çok sinirlendirdi, yine de daha fazla bir şey yapmaya cesaret bulamadı. Bulunduğu yere çöktü, sırtını duvara yasladı, kanlı eliyle yüzünü kapattı ve beş yaşındaki bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Bu Minho'yla ilgili her şeyin düzelmesine olanak sağlamazdı, gereksizdi bu ağlayışlar. Göz yaşları öyle gereksizdi ki, kendini bencil hissetti.

Sağ elinden damlayan kanları tişörtünde hissetti, göz yaşlarıyla karışan kanı en sevdiği tişörtüne bir bir damlarken umursamadı. Ne ağlamayı bıraktı ne de elindeki kanı durdurmaya çalıştı.

"Jisung...?" sokağın başından duyulan titrek bir ses, işte bu oldu sarışın genci ayağa kaldıran. Hemen kendine çekidüzen verdi, gözyaşlarını sildi. Bunu yaparken sağ elindeki kanın yüzüne bulaştığından bihaberdi. Zaten farkında olsa da umrunda olmazdı.

Koşmak istedi, miniğini sarıp sarmalamak istedi. Gitmeyi denedi ama yapamadı. Nedeni neydi bunun? En çok istediği şeyi yapamama nedeni neydi? Saatlerdir bunu yapmak için koşturup dururken şimdi ne diye dikiliyordu aptal gibi?

Hâlâ kıpırdamadan sokağın başında duran Minho'yu yarım yamalak görüyordu Jisung. Neredeyse patlamak üzere olan bir sokak lambasına rağmen az da olsa görüyordu Minhosunu. Gerçi zifiri karanlık olsa bile onu görmenin bir yolunu bulurdu Jisung.

Ağzını açtı önce, iki saniye geçmeden geri kapadı. Ne diyecekti ki? Ne yapması gerekiyordu? Titrek ışığın yarısını aydınlattığı yüzünü inceledi sevdiğinin. Öyle bir güzeldi ki, ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleri ve burnuyla bile o kadar güzeldi ki. Dağılmış saçları, iyice zayıf düşen bedeni ile bile inanılmaz bir güzellikteydi. Hayır hayır, Jisung bunları aşık olduğundan düşünmüyordu. Minho'dan en çok nefret eden insanı getirin şuraya, o bile güzelliğine hayran kalırdı.

Ardından bir hamle yaptı Minho. Telefonu aldı eline, bir şeyler yazmaya başladı. Ne yaptığını anlamaya çalışan Jisung'un telefonuna bir bildirim geldi beş saniye sonra. Aldı telefonunu eline, baktı gelen mesaja.

"Konuşmaya cesaretimiz yoksa biz de böyle iletişim kurarız hyung. Hep en saçmaları, en garipleri bizim değil miydi zaten?"

Gülümsedi Jisung. Öyle bir gülümsedi ki, şu an içinde bulunduğu duruma çok tersti bu. Parmaklarını klavyede gezdirdi Jisung, sağ elindeki parmakları pek yazı yazacak halde olmadığı için tek elle yazıyordu ve bu zaman kaybettiriyordu.

"Yüz yüze konuşalım diye gelmedim mi?"

Yine ikilinin arasındaki minik bir bakışma, ardından klavyeye giden parmaklar.

"Yüzünü gördüm ya, yeter. Yüzümü gördün ya, yetmez mi?"

Okuduğu mesaj yine içini eritti Jisung'un. sıcacık hissetti. havanın ne kadar soğuk olduğunu unuttu, üstündeki tişörtün ipince olduğunu unuttu. Sıcacıktı şu an, yanıyordu hatta her yeri.

"Yeter, iyi olduğunu bilmek de yeter."

Yine ve yine bakıştılar. Ama bu sefer kısa sürmedi, ikisi de bir şeyler yazmadı birbirine. Sadece bakıştılar, hasret giderir gibi. Sanki birbirlerine olan özlem duygularını doyurmak için sarılmaya, koklamaya, öpmeye gerek yoktu. Jisung Minho'ya baktı, Minho Jisung'a baktı. Gözler konuştu ve gözler iyileştirdi. Büyüleyici kahve gözler, yenilenmiş hissettirdi.

Bazen gözleriniz yorulur. Ne bileyim işte, ağlarsınız falan. Ya da uykusuzsunuzdur en basitinden. İşte bu zamanlarda yetinemezsiniz gözlerle. Pes eder gözleriniz ve mecbur kalırsınız sözlere. Mecbur kalırsınız dokunuşlara. Yine dolan gözleri ileri itti Jisung'u. yavaş yavaş ilerledi miniğinin yanına. Tam karşısına geldiğinde durdu. Ellerini tuttu Minho'nun. Minik elleri avuçlarına hapsetti. Jisung'un kanayan eline dikkatle bakan Minho'yu umursamadı Jisung, hazır bu kadar yakınken daha rahat inceledi onu.

"Eline nold-"

"Bir şey yok. Elimi boşver. Asıl sana noldu? Minho... bir şeyler oluyor. Lütfen paylaş benimle."

Burnunu çekti Minho, titreyen dudaklarını araladı. "Hiçbir şey olmuyor, sorun da bu. Ben yorulduğumu hissediyorum. Her şey çok üst üste geldi ve ben... ben seni yanımda istiyorum."

"Sevgilim ol Minho."

"Yanımda olmandan kastım bu değil. Üzgünüm Jisung, istediğim bu değil"

Güldü Jisung, biliyordu ki. Hem de çok iyi biliyordu.

"Sürekli sevgili olmasak bile hayatımda olmanı istediğimi söyleyip durdum ve sen her seferinde bunu bile bile inat ettin Minho. Beni hayatından çıkarmak konusunda inatçı davrandın. Ben yoruldum, gerçekten seni ikna etmeye çalışmaktan yoruldum."

Titredi Jisung, tüm bedeni titredi. Karşısındaki bedene ait olan minik eller onu ısıtsa da soğuktan olduğunu düşündü, bu ona daha kolay geldi çünkü. "Bugün burada son kez soracağım Minho. Benimle mi, bensiz mi?"

Gözlerindeki yaşları tutmaya çabalamadı Minho, elleri hyungunun avuçlarının içinde titrerken gözlerini kaçırıp durdu. Karşısındaki genç hariç her yerde gezdirdi badem gözlerini.

"Yanımda olmandan kastım bu değil dedim, istediğimin bu olmadığını söyledim."

Bu lafların ardından gelecek şeyi anladı Jisung. Minho, Jisung'u hayatından çıkaracağını çünkü ona asla farklı gözle bakamayacağını söyleyecekti. Kendini bu duymak hiç istemediği sözlere hazırladı Jisung. Derin nefes aldı, verdi. Kendini sakinleştirdi. Son kez baktığını düşündüğü minik bedene en güzel gözlerle baktı. Ve Minho, lafına devam etti.

"Öyleyse neden seni tekrardan öpmek istiyorum? Neden... neden seninle öpüşmeyi hayal edip duruyorum? Açıklar mısın Jisung, sana sevgilim demeyi hayal etmek neden yüzümde aptal bir gülümsemeye sebep oluyor?"

Evet, bunu beklemiyordu Jisung. Duymayı beklediği en son şey bile değildi bu. Şaşkınlık, heyecan, korku, mutluluk... Nasıl oluyordu da bütün duyguları aynı anda hissediyordu?

"Hayalini gerçekleştirelim öyleyse." Bu kelimeler çıktı Jisung'un dudaklarından, ardından karşısındaki genci aptala çevirdi bu dudaklar. Minho'nun dudakları, bu gece ikinci kez iyileştirdi Jisung'u.




teen spirits // minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin