20🌸

728 103 44
                                    

minho - jisung

jisung:
minho

jisung yazıyor...

minho:
sorun yok
yanima gelebilir misin

jisung:
minho ben çok özür dilerim
yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum

minho:
sevgilim
sacmaliyosun
lutfen sadece yanima gel olur mu

jisung:
min☹️
şöyle tepki verme ya
ne bileyim sinirlen bağır çağır

minho:
neden sinirleneyim askim
senin bi sucun yok ki
chungdan ayrildigim icin zaten kotu davraniyolardi
kisa bir sure sonra seninle sevgili olunca da iste
adimi kotuye cikardilar
hep boyle seyler soyluyolar
duyuyorum sagdan soldan
onemli degil ama
gercekten
ve bu yuzden tam olarak niye kendini sucladigini anlamis degilim acikcasi

jisung:
sonuç olarak benimle sevgili olmasan bunları söylemeyeceklerdi

minho:
ne yani onlar aptalca seyler soylemesin diye sevdigim adamdan uzak mi olayim
jisung
hicbirini onemsemiyorum
tek onemsedigim sensin
gercekten
sadece seninle olmak istiyorum
belki biraz kirici olabiliyorlar ama
sen yanima gelince unutuyorum ki
bi kere sarilsan
gecer
geciyor da

jisung:
ağzımı açıp da bir şey söylememe izin vermedin ya
ona kızıyorum ben
bıraksaydın parçalardım hepsini

minho:
olay ciksin istemiyorum
iki uc ay sonra mezun oluyosun
sence gerek var mi

jisung:
eğer konu sensen
evet gerek var

minho:
su an gerekli olan tek seyi soyleyeyim ben sana
sarilmamiz
(Görüldü)

...


Minho'nun sınıfının kapısına geldiğimde duraksadım. Başımı kapıdan içeri uzattım ve inceledim sınıfı. Minho hariç kimse yoktu, öğle arası olduğundan normaldi tabi. Bacaklarını kendine çekmiş, gri hırkasının kapüşonuyla başını örtmüş oturuyordu öylece. Camdan dışarıyı pür dikkat izleyen gözlerini bir bir düşen yağmur damlalarından ayırmıyordu. Gözlerinden düşen birkaç damla dikkatimi çekti, gülümsememin yüzümden silinmesine sebep oldu. Minho ise akan yaşları silmeye yeltenmedi, bacaklarını mümkünmüş gibi daha çok kendine çekip çenesini dizine yasladı.

Derin bir nefes aldım, tüm cesaretimi toplayıp yanına gittim. Benim yüzümden bu halde olduğunu bildiğimdendi bu utangaçlığım. Tam olarak bu yüzden çekiniyordum. Ha bir de onunla sevgili olmaya hâlâ alışamamış olmam vardı... Evet, yıllardır onunlaydım. Minho hayatımın bir parçasıydı uzun zamandır ama şimdi sevgili olduğumuzu bilmek garipti işte. Onunla konuşurken sesimin titremesine engel olamıyordum bazen. Minho kadar rahat değildim, bilemiyorum. Zamanla bunu aşacağımdan eminim, yeter ki tüm zamanlar bizim olsun.

Yanına gidip sessizce oturdum önce, tepki vermedi. Öylesine dalmıştı ki fark edememişti beni. "Minho." seslendim sessizce, beni fark etmesi için. Anında kafasını çevirip gözündeki yaşları sildi hızlıca. Yüzünü büyük bir gülümseme kaplarken kollarını boynuma doladı. Kollarımı vücuduna sarıp kendime daha çok yaklaştırdım bedenini. Ellerimle sırtını yavaşça okşarken kafasını omzuma gömüp minik bir öpücük kondurdu. Gülümsedim, bunu hissedip o da gülümsedi. Daha sonra kaldırdı başını ve gözlerime baktı, onunla bakışmayı gerçekten seviyorum. Gözlerinde dinlenmek huzur veriyor.

"Üzülmediğini söylemiştin, öyleyse neden ağlıyordun? Beni kandırdın."

"Ağlama sebebim onların dedikleri değildi ki. Mesajıma görüldü atınca gelmeyeceğini sandım ve... şey oldu işte, kötü hissettim."

Ne diyeceğimi bilemedim, Minho beni gerçekten de seviyordu. Gerçekten de başkalarının düşüncesini önemsemiyor, sadece beni yanında istiyordu. Galiba diğer insanları kafasına fazla takan bendim. Minho kadar rahat olmalı, sadece bizi düşünmeliydim.

"Beni gerçekten seviyorsun."

"Şüphen mi vardı?"

"Hayır, hayır. Sadece hâlâ garip hissediyorum bu konuda. Anla beni..."

"Anlıyorum." dedi ve cama çevirdi başını tekrardan. Kafasını omzuma koyup fırtınayı izlemeye devam etti. "Eve nasıl döneceğiz? Hava çok kötü gözüküyor." Yüzümü buruşturarak konuştuğumu bana bakmasa da sesimden anladı ve güldü.

"Yağmur yağıyor işte, bu güzel değil mi?"

"Yağmurdan nefret ettiğimi biliyorsun Min."

"Biliyorum hyung, biliyorum. Bugün yağmurla barıştıracağım seni, izle ve gör."

"Bu imkansız aslında ama..." kafasını bana çevirip kötü kötü bakmaya başlayınca ağzıma fermuar çekiyormuş gibi yaptım. "Pekala, öyle olsun."

Yaklaşık on dakika kadar aynı pozisyonda oturup sohbet ettikten sonra yavaş yavaş öğrenciler sınıfa doluşmaya başladı. Minho'nun yanında oturan çocuk gelene kadar müthişti her şey. Çocuğu gördüğümde kaşlarım çatıldı, bu çocuk Chung'un yakın arkadaşlarından biriydi ve bugün Minho'ya aptalca şeyler söyleyenler arasındaydı.

"İğrenç aşkınızın iğrenç dakikalarını bölmek istemezdim ama izninle Jisung, sırama oturacağım."

Kalkmadan önce bakışlarımı yumuşatmadan bakmaya devam ettim ona. Tam bir şey söyleyeceğim sırada Minho ellerini koluma doladı. "Değmez, lütfen." diye fısıldadı kulağıma ama onu dinlemedim. Bu sefer susmayacaktım.

"Minho'nun kiminle olduğu seni hiç alakadar etmiyor. Chung'tan ayrılıp benimle sevgili olması sinirini bozuyor ama Chung'un Minho'yu kullanması hatta bunu sizin yüzünüzden yapması sinirini bozmuyor, öyle mi? Kendini sorgulasan iyi olur. Bir de, hyung dersen sevinirim."

Çocuk tepki vermeyince amacıma ulaştığımı anlayıp gülümsedim. Minho'ya dönüp yanağını uzunca öptükten sonra oturduğum yerden kalktım ve çocuğun hiçbir şey demeden oturmasını izledim.

Tam gideceğim sırada durdum ve kollarımı çocuğun oturduğu sıraya yaslayıp kulağına eğildim. "Minho'yu rahatsız ettiğini duyarsam bu hoşuma gitmez, biliyorsun. Eğer benim hoşuma gitmezse, senin için de pek hoş olmaz. O halde..." Elimi omzuna koyup acıtacak bir şekilde sıktım ve karşımdaki çocuğun yüzünü buruşturmasını izledim. "...hoşçakal dostum." Son olarak Minho'ya göz kırpıp sınıftan çıktım, işte şimdi rahatlamıştım.

teen spirits // minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin