"Kanka şu çeneni ara sıra kapatmayı denesen olmaz mı acaba ya? Senin yüzünden sonra hocalar bize de kin tutuyor oğlum."
"He valla doğru diyor, geçen günki sınavda edebiyatçı Nurcan hoca benim kusursuz sınav kağıdıma 100 yerine 95 vermiş. 'Niye kırdın o 5 puanı' diye soruyorum, 'kimse kusursuz değildir Esat' diyor karı."
"Siz de takılmayın oğlum o zaman benimle," dedim umursamaz bir tavırla. Sırt çantamı elime alıp sınıf kapısına doğru ilerlediğimde, ikisi de peşimden geliyordu. "Hepsi bir olmuş resmen geçmişte yaptığım hatalar yüzünden bana karşı antipati duyuyorlar. İstisnasız bütün derslere geliyorum, kavga etmiyorum ve hiç sorun çıkarmıyorum. Fazlasıyla ödün veriyorum zaten kendimden, sessizce ders bile dinliyorum. Rahat bıraksınlar o zaman beni onlar da."
Ben sorunu çıkaran olmamak adına söz vermiştim etrafımdakilere. Kimse bana bulaşmadığı sürece ben de sorun çıkarmazdım, ama eğer insanlar durduk yere benimle uğraşırlarsa elbette ki onlara karşılık verirdim.
Henüz sessiz kalacak kadar olgunlaşmamıştım sanırım, hepsi birden olmuyordu maalesef.
Öğretmenlere karşılık verilmeyeceğini de öğrenememiştim mesela. Eğer öğrenmiş olsaydım, arkadaşlarımın haklı isyanlarına maruz kalmamış olurdum.
Ama ne yapabilirdim ki, bu da benim huyumdu. Karşımdaki benden üstün bir pozisyonda bile olsa kendimi ezdiremezdim.
Benim cevabımdan sonra sessiz kalmalarından anladım, bana hak vermiş olduklarını.
"Matematikçi seni tahtaya kaldırdığında, evde kitabı açıp soruyu bile okumadığını söylemeseydin iyiydi. Yapamadım deyip geçseydin ya."
Sırıttım. "O da sürekli beni kaldırıp durmasın o zaman tahtaya. Gıcıklığına yapıyor işte."
Pislik bir de yüzüme yüzüme 'sizin yüzünüzden işi bırakacağım bir gün' diyor. Allah aşkına bırak da az kafa dinleyelim be hoca.
Benim için de zordu bu durum, yirmi yaşında hala lise öğrencisi olmak. Biraz deli bir ergenliğim olduğundan dört yıllık liseyi anca altı yılda bitirdiğim için -ki hala bitirmiş sayılmazdım-, bütün öğretmenlerin gözünde uzak durulması gereken tehlikeli ve sorunlu öğrenciydim.
Artık akıllanmıştım ve yaptığım salaklıklardan dolayı pişmandım. Ama bu, iki yıl önce eski lisemi bile isteye yaktığım gerçeğini unutturmuyordu tabi.
Okul koridorunda yürürken bakışları üzerimde hissetmek rahatsız etmişti beni.
Suratımı buruşturup kimseyle göz göze gelmemeye gayret ederken, "Ergen kızların bu 'kötü çocuk' merakı beni benden alıyor gerçekten," diye mırıldandım.Okulda dedikodular çabuk yayılıyordu. Olaya şahit olanlar arkadaşlarına anlatıyor, o arkadaşlar da başkalarını anlatıyor ve sonuç olarak tüm okulun haberi oluyordu.
Ayrıca bu kadar basit bir olayı bu kadar abartmaları ise gerçekten komikti. Matematikçiye cevap verdik diye bir hafta bu bakışlardan kurtulamazdım artık.
Belki de benden 3-4 yaş küçük kızların bana olan bakışları şahsen benim midemi bulandırıyordu. Sübyancı olduğumu falan mı sanıyorlardı acaba?
20 yaşında gelmiş adamdım, 16 yaşındaki çocukla ne işim olurdu Allah aşkına.
Birden hatırladığım minik bir detayla istemsizce dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
Birazdan kendinden 10 yaş büyük bir adamla buluşmaya gidecek olan biri olarak 3-4 yaşı abartı bulmam ironikti.Kim olduğunu bile bilmediğim bir adamla buluşmak başta korkutucu görünmüştü gözüme, ama nedense şu an içim çok rahattı.
En fazla tipini beğenmeyip engellerdim herifi, sonuçta o benim hakkımda hiçbir bilgiye sahip değildi. Tedirgin olması gereken kişi oydu, resmen bana işlettiği barın adresini vermişti.