"Sen çok şımarttın bu çocuklarını Kemal, senden yüz buluyorlar bunlar hep. Bu çocuğun geliri ne ki o zıkkımı alacak parayı bulsun? Her para istediğinde sorgusuz sualsiz yollarsan böyle olur işte sonu."
Geldiğimizden beri bozuk plak gibi tekrar tekrar aynı cümleleri söyleyen amcama artık katlanmakta gerçekten güçlük çekiyordum. İnsanın zaten bozuk olan moralini iyice bozmakta üzerine yoktu maşallah.
Babamın zaten kendini suçladığını görmüyor muydu? Abisi olduğu için saygıdan ağzını açamadığını bildiği halde niye bu kadar üzerine gidiyordu adamın?
Amcamı hiç sevmiyordum.
"Çocuğun sorumluluğu bizde değil miydi Mustafa, bizimle yaşamıyor mu? Her akşam eve gelmedi mi, gözümüzün içine bakmadı mı? Fark etmediğin için kendini suçlu hissedeceğin yerde sabahtan beri saçma sapan konuşuyorsun. Sus artık, adam zaten iyi değil."
Bizim ailede bir terslik vardı galiba. Düşman olan amcam, dost olan ise yengemdi. Yengemi amcamın aksine çok severdim, eskiden Ankara'da yaşıyorlardı ve onun elinde büyüdüm desem yeriydi.
Amcamla yengem kendi aralarında tartışırlarken, sessizce halının desenlerini inceleyen babama doğru eğildim.
"Baba," diye fısıldadığımda, kendine gelerek kafasını bana çevirdi. "Abime söyleyeyim de valizini hazırlasın mı şimdi? Şu evde kalmayalım gözünü seveyim."
Bin laf işiterek burda kalacağıma, gece gece 450 km yapardım daha iyiydi. Abim bunca zaman nasıl amcama katlanmıştı bilmiyordum.
"Oğlum burda olduğumuz iki geceyi de karakolda sabahladık, amcanlarda kalmadan eve dönmek ayıp olur." Kimseye ayıp olmazdı aslında ama onu kırmak istemediğim için bir şey söylemedim. "Amcanın tavırları yarın da değişmezse erkenden çıkar gideriz evimize. Kalmadan gittiler diyemezler en azından."
Mecburen onaylamak zorunda kaldım onu, sinirlenmemesi gerektiği için söylediklerini ikilettirmemeye çalışıyordum ama sağ olsun abisi bize fırsat vermiyordu. Üzerine üzerine gidiyordu adamın.
Abimi göz altından bu sabah çıkartmışlardı.
Avukat, abimin sadece yanlış zamanda yanlış yerde olduğunu ispatlayabilmişti çok şükür. Kullandığını hiç inkar etmemişti zaten abim, ama kimseye bir şey satmadığı anlaşılınca serbest bırakmışlardı onu.
Babamın onun yüzünden hastanelik olduğunu duyunca pişmanlıktan gebermiş, okulunu seneye kadar yarım bırakarak bizimle Ankara'ya dönme kararı almıştı. Hele bir de durumunun ciddi olduğunu duyunca, tedavi olacağına dair babama söz vermişti kendini affettirmek için. Bağımlı olmadığını, denemek için birkaç kez kullandığını söylüyordu ama öyle olmadığını hepimiz gayet iyi biliyorduk. Gözaltındayken kriz geçirdiğini söylemişlerdi bize.
Sonuç olarak Ankara'ya üç kişi dönecektik ve babam abimle gerekmediği sürece hiç konuşmuyordu. Böyle bir ikiliyle o kadar saatlik yolculuk nasıl geçecekti hiç bilmiyordum.
Yengemle amcamın bitmeyen tartışmasını dinlemek zorunda olmamak için cebimdeki telefonu çıkarıp sosyal medyaya göz atmayı amaçlarken, yarım saat önce Emrah hocanın Fruitz üzerinden attığı mesajı farkedip heyecanla üzerine tıkladım.
En son iki gün önce sohbeti bitirdiğinden beri hiç konuşmamıştık.
Duman : Numaranı hala vermedin bana (21:25)
Sınıf başkanı olan Esat sayesinde aldığım numarası bende kayıtlı olduğu için cevabımı mesaj olarak vermeyi tercih ettim.
Güven : Buyur numaram (21:58)
"Güven, gel oğlum abine bir tabak hazırlayayım da götür yesin. Geldiğinden beri ağzına bir lokma bir şey sürmedi, açlıktan bayılmasın yavrum."
"Tamam yenge-" Lafımı daha bitirememiştim ki ellerimin arasındaki telefon sesli bir şekilde çalmaya başladı. Kimin aradığını görünce ifadesiz kalmakta zorlanmıştım. Ayağa kalkarken, "Sen tabağı hazırla, ben birazdan geliyorum," diyerek dış kapıya doğru yürümeye başlamıştım bile.
Ayakkabılarımı giyip, merdivenleri inene kadar arama sonlandığı için dışarı çıkar çıkmaz tekrar aramıştım onu.
Anında cevaplamıştı aramayı. "Güven?"
Yüzüme esen rüzgarla birlikte sesini duyunca titrek bir nefes aldım istemsizce. Birkaç günde sesini bile özlemiştim sanırım. Sokağın biraz ilerisinde boş bir bank görüp oraya doğru ilerlerken, "Hmm," diye mırıldandım. Sesimi duyduğundan bile şüpheliydim aslında.
Duraksadı biraz, ben banka varıp oturmuştum bu süre zarfında. "Nasılsın?"
Derin bir nefes alırken nasıl olduğumu düşündüm. Abim, amcam ve babam beni biraz yormuşlardı sanırım. "İdare ediyorum işte, sen?"
"İyi değilim ben galiba ya.."
"Noldu?" dedim anında. Sesi alışkın olmadığım kadar tuhaf çıktığı için kendi derdimi unutmuştum birden.
Sıkıntı dolu bir oflama duydum diğer taraftan. Derdi neydi bilmiyordum ama basit bir şey olmadığını anlayabiliyordum. "Aklımdan çıkmıyor Güven, sürekli o an canlanıyor gözümde ve bu cidden çok iğrenç hissettiriyor."
"Hiçbir bok anlamadım amına koyayım, doğru dürüst anlatsana şunu. İğrenç hissettiren şey ne?"
"İğrenç hissettiren şey, sürekli öğrencimin altımda acıyla inliyor olduğunu hayal ediyor olmam."
"Hassiktir.."
Beklemediğim cevabıyla dondum kaldım birden. En son mesajlaşmamız geldi aklıma, benim söylediklerimden sonra onun sohbeti bitirmesi geldi.
Ağlamaklı bir tonla, "Hepsi senin yüzünden!" diye isyan ettiğinde kısık bir kahkaha attım istemsizce. Amacım zaten buydu ama beklemediğim bir anda böyle söyleyince şaşırmıştım.
"Sadece o pozisyondayken mi hayal ediyorsun beni? Neler yapıyorum mesela?" diye sordum arsızca.
İlk başta ne dediğini duymadım ama sanki bir küfür mırıldanmıştı. "Güven kafayı yememe ramak kaldı zaten, siktirtme pozisyonunu bak gece gece."
"Off, yeminle ben de fena oldum bak şimdi." Gülmemek için büyük bir çaba sarfederken kurmuştum bu cümleyi, sırf daha fazla tahrik olsun diye.
Sinirle inlerken sanki ağlamak istiyormuş gibi bir tavrı da var gibiydi. "Ne zaman dönüyorsun sen?" diye sordu umut dolu sesiyle.
İçimden bir ses, Ankara'ya döndüğüm an istediğim şeyi elde edeceğimi söylüyordu ama hadi hayırlısı. Zafer kazanmış gibi sırıttım.
Gülüyordum belki, ama bu konuştuklarımız beni de ister istemez tahrik etmişti şimdi.
"Kesin değil ama yarın dönme ihtimalimiz var."
"Üç gün oldu anasını satayım, bir gece kalıp gelirsiniz sanmıştım ben."
"Üç değil, iki gün oldu," diye düzelttim onu çok bilmiş bir edayla.
"Bana ne oğlum ne zaman gittiğinden, ben seni görmeyeli üç gün oldu onu diyorum." Muhtemelen kendisinin bile söylemeyi beklemediği cevabıyla kalbim teklemişti aniden.
"Özledin mi beni?" diye sordum cilveli bir ses tonuyla, büyükçe gülümsüyordum.
Herhangi bir cevap vermemişti bu soruma ama umursamadım, şu son üç dakikada söyledikleri bana yeterdi de artardı bile.
Vereceği cevaptan korkarak, "Başkasıyla yaptın mı?" diye sordum bu sefer de. Çok merak ediyordum bu sorunun cevabını. Kendine sexfriend arayan birisi olarak, o anlamda hayatında sadece ben mi vardım çok merak ediyordum.
Benim hayatımda o anlamda sadece o vardı çünkü, benim etkilendiğim tek kişi oydu.
Cıkladığında büyük bir rahatlamayla birlikte derin bir soluk alıp verdim. Ardından verdiği cevapla ise kalbim bir kez daha teklemişti.
"Denemedim bile. Senden başka kimse çekmiyor ilgimi şu sıralar."
**