sahtekâr lamba cini

930 91 176
                                    

Şu; nerede olduğumu geç, adım ne onu bile hatırlamıyorum sarhoşluğunu Nari, yirmi yılı aşkın hayatında tam olarak üç kez yaşamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Şu; nerede olduğumu geç, adım ne onu bile hatırlamıyorum sarhoşluğunu Nari, yirmi yılı aşkın hayatında tam olarak üç kez yaşamıştı. İlkinde ne Kore'ye ne de uluslararası kanunlara göre reşit değildi üstelik. Sadece 13 yaşında bir kız çocuğuydu. Annesinin, gözlerinin içine baka baka 'Benim bu dünyada varım yoğum Nora. Benim, bir tane çocuğum var.' deyişini sindiremeyen, işittiği andan itibaren yüreğinde o bilgiyi bir ur gibi büyüten yapayalnız bir kız çocuğuydu. Annesinin bir tane çocuğum var deyişini çok düşünmüştü Nari. Nasıl olabilirdi ki bu? Algılamaya çalıştı. Gözünde canlanan tüm hatıralarda kendi yüzünü çizmiş, karalamış, sesini tümüyle söküp almıştı. Yoktu. Artık birileri için yok hükmündeydi. Görünmez olduğunu düşündü.

Ablası o dönemlerde sık sık hastalanırdı. Bünyesi zayıf bir çocuktu. Yok sayılmayı kabullenemeyen Nari, kendisine bu sebebi kabul ettirmişti. Nora hastaydı ve annesinin tümüyle ona odaklanması, bütün sevgisiyle onu sevmesi gerekiyordu. Bu geçici bir dönemdi. Yani... Öyle zannetmiştim... Aylarca yok sayılmayı sessiz sessiz kabul etti. Nihayetinde ablasını severdi Nari. Onun sağlığı karşında bir müddet görünür olmamak nedir ki? Tek çocukmuşcasına özen görmeyi, ilgi odağı olmayı, ellerinde ne varsa uğrunda harcanmaya hazır olduğunu, ondan başka hiçbir şeyin ehemmiyetinin olmadığını hissetmeye ihtiyacı vardı değil mi? O zaman daha çabuk iyileşirdi.

Nora'nın rahatsızlığı psikolojik olarak teşhis edilmiş ve geçirdiği ataklar 5 ay gibi bir tedavi sürecinde ortadan kalkmıştı. Küçük Nari, doktorun ağzından 'Nora sağlığına kavuştu' cümlesini duyduğunda öyle bir bayram havasına girmişti ki... Nora artık iyiydi ve artık yeniden iki kardeş olabilirlerdi. Tüm gün gülümsemiş, anne babasıyla beraber Nora'nın sağlığını, eve dönüşünü kutlamış hatta sevinç gözyaşları dökmüştü. Fakat o günden sonra Nari'nin önce ablam iyileşmeli beklentisi, annem ne zaman tek çocuğum Nora lafını geri alacak beklentisine dönüşmüştü. Varlığım ne zaman ilan edilecek, ne zaman yeniden görünür olabileceğim? Ne yazık ki olamadı. Ablasının sağlığına duyduğu müthiş sevinç, birkaç hafta içinde Nari'yi hasta eden bir kedere dönüşmüştü.

Aklı karıştı sonra. Ailesinden çaldığı kartla yaşlı bir adamı kandırarak marketten alkol satın aldı. Hangisi nedir bilmiyor ya, şişelerini beğendiklerini seçmişti. Dudaklarını, dilini, boğazını, midesini cayır cayır yakan o acı sıvıları ağlaya ağlaya içti. Halının üzerinde kapattığı gözlerini hastanede açmıştı. Bünyesi ne kadar dayanıklı olabilirdi? Ortalarda görünmediğini fark eden hizmetlilerden biri kilitli odasına merakına yenik düşerek girmiş, küçük Nari'yi inanılmaz ağır bir alkol kokusu ve kusmuk içinde bulmuştu. Baygındı.

Kendisine gelmesi üç gün sürmüştü. Midesi temizlense dahi kana karışan yüksek düzeyde alkol Nari'nin aklını adeta uçurmuştu. Hastanede olduğunu anlayamamış, beyaz giyinen hemşireleri melek, kendisini de etrafında döndüklerinden tanrı zannetmişti. Böylece Nari'nin problemli çocuk etiketi üzerine yapıştı. Oysa amaçladığı şey öylesine çaresizlik dolu, öylesine çocuk masumluğundaydı ki, gerçek bir aile bundan ders alırdı. Kim ailesi ise sadece utanmıştı. Görünür olabilmek uğrunda bu denli ileriye gitmesi onların nezdinde aşağılık bir tavırdan farksızdı. Rol çalmaya çalışmaktı. Şımarıklıktı. Nari, ancak Nora gibi kırılgan ve hasta olursa sevilebileceğini zannetmişti. Çocukluk işte. En beter, en kurtuluşsuz hastalıkların pençesine düşmeyi bir dua gibi sayıklatmıştı küçük kıza.

marriage game | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin