gökyüzü düştüğünde

1.1K 107 169
                                    

Dünyasının düzeni gereğince güne gözlerini ilk açan yine Jeon Jungkook olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Dünyasının düzeni gereğince güne gözlerini ilk açan yine Jeon Jungkook olmuştu. Saat 5'ti. Geceden bilerek açık bıraktığı akıllı televizyon, film bittikten yarım saat sonra hiçbir kıpırtı olmadığından kendi kendisini kapatmıştı. Havada şafak serinliği var. Jungkook, başını Nari'nin bacaklarına yaslamıştı. Esnedi. Kafasının altındaki sıcak, yumuşak ten kıpırdanıyordu. Başını kaldırıp Nari'yi kontrol etti, hâlâ uyuyordu. Elini uzattı, yeşil elbisesinin eteğini bilmem kaçıncı kez aşağıya çekiştirip kalçalarını örttü. Uyumadan önce üzerine bir şeyler vermişti fakat hava çok bunaltıcı olduğundan hemencecik atmıştı yere.

Filmi izlerken kapattığı gözlerini şu saate kadar hiç açmamıştı. Jungkook ise onun aksine uyuyamamıştı. Zira Nari sürekli hareket etmiş, Jungkook'un bacağına yasladığı başını kakışlayıp durmuştu. Zaman zaman -belki geceden, gecenin durgunluğundan ve Nari uyuduğu için koca bir ülkede tek başına kalmış hissiyatının yarattığı melankoliden sebep- içinde kabaran şefkat ve samimiyetle bacaklarını usul usul okşayıp uykusunda onu rahatlatmaya çalıştığında da topuğunu Jungkook'un karnına vurmuştu.

Şefkatinde şehvetin en ufak bir damlası bile yoktu. Sadece Nari uyurken onu sevebilmeyi ve bilinç dışı da olsa doknuşlarına olan yabancılığını kırabilmeyi ummuştu. Bu sebeple karnına ya da göğsüne ne kadar tekme yerse yesin ona dokunmaya devam etti. Mahremiyetine sınır çekerek usul usul bacağını okşadı, sevdi, başını yasladı. Nari'yi varlığına alıştırmaya çalıştı. İlk temaslarında vücudu sanki bir sinek kovalıyor gibi refleksler gösterip parmaklarını yadırgamışsa da nihayetinde ten sıcaklığını, varlığını kabullenip yatışmış, daha fazla kıpırdanmamıştı.

Arabada aniden tartışmaya başladıklarında yine kanlı bıçaklı hallerine dönecekler sanmıştı. Hatta o kavganın nereden çıktığını bile anlayamamıştı. Zorlanıyordu Jungkook. Nari, onu sinirsel anlamda çok fazla tahrik ediyordu ve gazına gelmemek adına kendisini inanılmaz bir iradeyle dizginliyordu. Ön görülemez oluşundan, bir duruşa sahip olmasından hoşlanıyor -aynı zamanda taktir de ediyordu çünkü şahit olduğu zenginliğin küçük karısını zehirleyememesi sağlam karakterinin kanıtıydı- sunduğu farklı algılayış yollarını görmekten keyif alıyordu. Fakat bazen Jungkook'un gururuna fazla oynuyordu. Jungkook az bir şey Nari'ye uysa birbirlerini bıçaklamaları iki gün bile sürmezdi. Neyse ki düzgün bir balayı geçirmeyi kafasına koymuştu. İşlerin yükünü sırtlandığından beri tatil nedir bilmiyordu. Şurada geçireceği 1 haftası vardı, onu da kimseyle kavga ederek ziyan edemezdi. Karısı kavgaya çok hevesliyse de bunu Seul'de doya doya yapabilirlerdi ama hayır, Seyşeller'de kavga etmeyecekti onunla.

Yeni yeni canlılığını kazanan güneşe karşı gözlerini kırpıştırdı. Kalkmak istemiyordu. Başını yeniden karısının çıplak bacağına bıraktı. Saçları onu gıdıklandırmış olmalı ki ayak parmaklarını açıp kapatmıştı. Israrla kalkıp gitmiyordu Jungkook. Daha doğrusu gidemiyordu. Aklında soyunun erkeklerinin sahip olduğu o kısır kader vardı. Babası gibi dedesi de erken yaşta kopmuştu hayattan. Dedesi ellisini görmeden, babası kırklı yaşlarını bitiremeden ölmüştü. Kendi hayatı için endişeleniyordu... Zaten anlaşmalı evlilik planının ortaya çıkış noktası da esasında burasıydı. Gece mesaisine kaldığı bir gün -saat 2'yi 10 geçiyordu- laptopunun ışığı yüzüne vururken kafasına dank etmişti Jungkook'un dedesi ve babası. Onlar da kendisi gibi sporunu yapan, sağlıklı beslenen insanlardı ama gitmişlerdi işte...

marriage game | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin