mavi10

15 4 5
                                    

Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var.

Ellerimi göğsümde birleştirmiş yerde uzanıyordum. Nefeslerim düzelmeye başlamıştı sanırım. Kirpiklerim hala ıslaktı. Heyecandan alt dudağımı ısırıyordum. Geliyordu. Kötü hissetiğimi anlayıp gelmek istemişti. Bana iyi hissettirmek istiyordu. Beni seviyor muydu, ben onu sevecek miydim?

Koşan birine ait gibi duyulan adım sesleri işittim. Yerimde dikleştim, sese döndüm. Gördüğüm kişi ile gözlerim sonuna kadar açıldı, ağzım da aynı şekilde.

O gün okulda alıştırmamızı dinleyen kişiydi bu. Siyah kabarık saçları, siyah kıyafetleri. Gerçi şuan kıyafetleri siyah değildi; pijamaları üstündeydi.

Göz göze geldik. Endişelenmişti gerçekten, hemen yanıma geldi. Ayağında terlikler vardı. Dizleri üstüne eğildi, gözleriyle beni süzdü.

Hala ağzım açık ona bakıyordum, gözlerimizi tekrar birleştirdi. Biraz baktı sonra başını eğdi. Sağ elini yüzünü saklamak için kullandı, sol eli ile de ensesini kaşıdı. Ben de sonunda şoktan çıkıp konuştum.

"Merhaba." Bana bakmadı, hala utanıyordu sanırım. Biraz zaman tanıdım ona. Saçları başının üzerinden çok yumuşak duruyordu. Yapılı bir vücudu vardı. Giydiği hırkadan bile belli oluyordu kasları.

Sonunda kafasını kaldırdı, irkildim. Bağdaş kurdu önüme geçip, derince nefes verdi. Elleri ile gözlerimi sildi. Kendimi geri çekecektim ama elleri çok sıcaktı, rahatlamak istedim. Yaşlarımı silmesine izin verdim. Ellerini gözlerimden çekti, saçlarıma gitti. Parmaklarını saçlarımda hissettim, karıştırdı onları. Sonra tekrar baktı bana. Hiç konuşmuyorduk ve beni her zaman geren sessizlik ilk defa huzur vericiydi, mayışmıştım nedense.

Telefonunu cıkardı, bir uygulama açıp bana uzattı. Diğer eli ile de dudaklarımı gösterdi. Ne demek istediğini anlamadım. Ona baktım boş boş. Başını eğip ağzını açtı.

-"Ko...noş"

Yabancı mıydı, ya da dilimizi mi bilmiyordu acaba? Ekrana baktım ve mikrofon işaretine tıkladı. "Merhaba. Teşekkür ederim." dedim. Söylediklerim ekranda yazıya dönüştü. Yazıları okudu, cevap yazdı. "Ne demek, daha iyi misin şimdi?" Kafamı salladım, gülümsedi.

Fazlasıyla şirin gözüküyordu; pijamaları, terlikleri, dağınık saçı ve gözlükleri ile.

Mikrofona ben tıkladım bu sefer. "Benim için ne kadar önemli olduğunu bilmeni isterim. Artık kendini gizlemeyeceksin değil mi, buna gerek yok." Yazıları okudu, parka doğru baktı. Ben de ona eşlik ettim. Gece serinliği güzeldi, nedense yanımda biri varken ayrı bir güzeldi.

Yaralarımı, ağlamamı, yaşadıklarımı umursayan, çabalayan biri yanımdayken.

Seslice nefes verdi, bana döndü tekrar. Hırkasını çıkardı omuzlarıma örttü. "Ge-gerek yok, sen de üşüme-" dememe kalmadan elleriyle omuzlarıma bastırdı, gözlükleri altından da ufak bir sertlikle baktı. 'İtiraz istemiyorum' demek istiyordu anlaşılan. Ben de susup oturdum.

Telefonuna yazdı bir şeyler yine. Bana çevirdi ekranı.

"Hayatına almak istiyor musun ki beni, kendimi gizlemeyeyim mi?" Mikrofona tıkladım cevabımı verdim. "Evet, istiyorum."

Ufak bir güldü sonra tüm bedeniyle bana dönüp gözlerime kitlendi. Ellerini kaldırdı, kulaklarını gösterdi. Sonra dudaklarına dokundu. Başını iki yana salladı, bakışlarını hiç kaçırmadı bunları yaparken.

Duyamıyordu beni, konuşamıyordu o yüzden. Bu yüzden mi çekinmişti, kendini gizlemişti? Benim için asla sorun olmazdı ki bu. Duyamasa bile beni dinlemeye en hevesli kişi oydu bu gezegende, nasıl onu istemezdim ki?

Ellerine uzandım ben de, hafifçe temas ettim. Gözlerimden çekti bakışlarını, ellerimize baktı. Sonra bana baktı tekrar.

Yanakları pembeleşmişti.

Gülümsedim, ön dişlerim gözüktü hatta. İşte o kadar samimi gülümsedim. Elleri soğumuştu, ısınsın istedim; Ellerimle daha sıkı sardım ellerini. Sorun etmiyorum, seninle mutluyum demek istiyordum bu gülüşle. O da beni anladı, karşılık verdi gülüşüyle.

Bir süre durduk öyle. Sokak lambasının cızırtısı, rüzgarın esintisi ve yara bandı adam. Fazlasıyla huzur vericiydi.

Seo Changbin, hayatıma girmişti artık.

Yara Bandı Adam(changlix)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin