"I never feel enough, it never fills me up."
-
Yorgunluktan bitap bir şekilde kendini bırakan kahverengi saçlı genç, hiç çekinmeden buzun üstüne sırt üstü yatmıştı. Saatlerce çalıştıktan sonra soğuğun tenine işlemesini seviyordu.
Olimpiyatlarda ikinci olduktan sonra kendine üzülme fırsatı vermeden sürekli olarak çalışmaya başlamıştı her zamanki gibi. Sürekli kendisinin yetersiz olduğunu hissediyor, hiç enerjisi kalmayıncaya kadar buzun üstünde kayıyordu.
Özellikle geceleri geliyordu salona. Çoğu zaman kimse olmuyordu. Özgürce istediği müziği açıp sanki yarışmadaymış gibi performans sergiliyordu.
Ama genelden farklı olarak bu sefer sürekli olimpiyatta sergilediği performansı her gelişinde yapıyordu. Her gün başka bir kusurunu buluyordu. Nasıl olur da bu saçmalıkla ikinci olurum, diyordu. İkinciliği bile hak etmediğini düşünmeye başlamıştı artık.
Kendisi hakkında patlayan haberlerden sonra panik atakları sıklaşmaya başlamıştı. Olur olmadık anlarda kendini geriyor, elleri terliyor, başı dönüyor, midesi bulanıyor... saymakla bitmeyen bir sürü şey olurken bütün bunları annesinden gizliyordu. Çünkü başka bir seçeneği yoktu. İyi olması lazımdı. Hayatındaki tek tutkusu olan buz pateninden kopmak istemiyordu.
Annesi sağlığına çok dikkat ediyordu. Sürekli doktorla görüşüyordu. Ama bu son seferde annesinin haberi olmadan doktora gittiğinde pek iyi şeyler duymamıştı doktordan, bu yüzden yaklaşan rutin kontrolü olabildiğince ertelemeye çalışıyordu yoksa annesi bu durumu öğrenmiş olacaktı.
Doktor, işler böyle giderse ilaca başlaması gerektiğini söylemişti ve işler daha da kötüye gitmeye devam ediyordu ne yazık ki.
Üzülmesi gereken şeyleri erteledikçe içinde biriken çığ, artık kendisini boğuyordu. Aynaya baktığında gözlerindeki ışıltının yok olduğunu görebiliyordu. Günden güne soluyordu. Ama kendisinden başka kimse görmüyordu.
Günlerdir ne annesini ne de arkadaşlarını görmeden sürekli salonda buluyordu kendini. Okula gitmeyi erteliyordu. Belki de okula önem vermeyip sadece buzun üstünde çalışmış olsaydım olimpiyatta ikinci olmak yerine birinci olabilirdim, diye düşünmeye başlamıştı ve bu düşünce onu tüketmişti. Çünkü sürekli kendini salonda buluyor ve oradan da yorgunluktan bayılmadan çıkmıyordu.
Yattığı buzdan izleniyor hissine kapılarak oturur pozisyona geçtiğinde kendisini izleyen siyah maske ve şapkalı yabancı karşısında panikledi. Yabancının yüzünü görmeye çalışsa da sadece gözleri gözüküyordu.
"Kimsin sen?"
Ses vermeyen yabancı sadece biraz daha yaklaşmış ve kollarını kenara yaslayarak kahverengi saçlı gence bakmaya devam etmişti.
Oturduğu yerden kalkan genç, hızlı kalkması nedeniyle gözleri kararıp dengesini kaybetse de son anda toparlamıştı.
"Sanırım dinlensen iyi olacak, ufaklık."
Gözlerini sonuna kadar açarak yabancıya döndüğünde duyduğu "ufaklık" tabiri sayesinde sinir kat sayısının fırlamasına yetmişti.
"Pardon?"
"Saatlerdir çalışıyorsun, hayır neyden memnun değilsin onu bir anlasan da sadece ona çalışsan keşke. Kendini harap ettin."
"Bu kadar bilgili olduğuna göre olimpiyat ikincisine akıl verdiğini de biliyorsundur."
Yabancı, ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı ve o esnada kahverengi saçlı genç, yabancının güldüğünü belli eder şekilde gözlerinin kısıldığını görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawless | minsung
أدب الهواةSakatlığından sonra artistik buz patenini bırakan ve "efsane" diye anılan Lee Know, pistlere Jisung'un koçu Minho olarak dönmeyi kabul eder. - ¡düz yazı; angst!