224 36 22
                                    

⋆bölüme oy vermeyi unutmayın lütfennn⋆

⋆bölüme oy vermeyi unutmayın lütfennn⋆

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

27 Mart sabahı, Boo Seungkwan, Seul Havaalanı'nda, ulaşım araçlarının kalktığı kattaki otel büfesinin yanında servis arabasından indi.

Aracı kullanan görevli çantasını yere bıraktı ve aracı gürültüyle
döndürerek uzaklaştı. Etrafa kulak kabartan Seungkwan kendisine doğru fırtına gibi gelen küçük adımları karşılamaya hazırlandı. Çığlıklar atan çocuklar ortada sıçan oynayarak onun çevresini sardı ve hemen ardından
uğultulu kalabalığa doğru uzaklaştı Elton John'un bir kulaklıktan taşan teneke gıcırtısı gibi sesini, bir çiftin fotoğraf makinasının en son kimde olduğuna dair tartışmasını, kısa süreli park alanındaki kazayı bildiren polis radyosunu duyabiliyordu Seungkwan. Bir bavul taşıma aracı akortsuz korna sesleriyle ilerleyince kaçışan insanlardan biri omzuna çarptı; oldukça iri eller onu tutmak için uzanıncaya kadar yalpaladı.

"Çok üzgünüm, canım!" diye kıkırdadı bir rahibe. "Tanrı seni kutsasın!"

Kapılar dışarı doğru açılınca bir an üşüdü. Siyah pantolon, şık kesimli kırmızı yünlü ceket ve rahat ayakkabılar giymişti.

Uzun siyah yağmurluk giymiş huzursuz halli bir adam büfenin karşısındaki köşeden onu izlemekteydi. Elleri cebinde dikiliyor, bavul şeridinin çevresindeki yüzlere odaklanmaya çalışıyordu.

Ama gözlerinin Seungkwan'a kaymasını engelleyemiyordu. 'Çok güzel, gerçekten çok güzel!' diye düşündü adam ve gözlerini tekrar kalabalığa çevirmek için tüm gücünü kullandı. Bavul şeridindeki randevusu için birkaç aday vardı; özellikle bir tanesi kafasında canlandırdığı görüntüye uyuyordu. Kadın haki safari giysisiyle yürüyüş botları giymiş, uzun kızıl saçlarını örüp atkuyruğu yapmıştı.

Tahmin yarışmasında ikinci sırayı paylaşanlardan biriyse siyah tulumla sivri topuklu ayakkabılar giymişti ve
platin sarısı saçları vardı.

Bir diğerininse saçları ağarmış bir atkuyruğu halinde toplanmıştı, üstünde de mor bir eşofmanla koşu ayakkabıları vardı.

Mingyu'ya adamı Internet'te araştırmasını, hatta yanında getirmek için bir resmini de bulmasını söyleyebilirdi, ama Internet'te sörf yapmak bir yana, son kırk saattir ne o dört saatten fazla uyumaya zaman bulabilmişti, ne de Mingyu.

İnsanlar kalabalık taşıma bandının çevresinde birbirine girmiş halde bavullarını çekiştirmeye çalışıyordu. Köşede dikilen adam büfenin yanındaki siyah saçlı oğlana bir kez daha bakmak için durdu. İnsanlar, özellikle de yardım etmeye hevesli erkekler konuşmak için duruyor, ama oğlan o harika gülümsemesiyle onları
uzaklaştırıyordu. Adam onun yanına gitmek ve sadece gülümsemesini
yakından görebilmek için önemsiz bir şey söylemek istediği için utandı.

Kalabalık ikişer üçerli gruplar halinde dağılmaya başladı. Safari giysili kişiyi kamuflaj şapkası giymiş bir adam aldı ve çift beraberinde iki bavulla uzaklaşmaya başladı. Topuklu ayakkabılı kadınsa tüm gardırobunu içine alabilecek eşya sandığını taşıması için bir hamal çağırdı. Mor elbiseliyi bir koca ve eteklerine yapışan üç çocuk buldu.

Seçenekler azalınca adam da yalnız birini arayarak gözleriyle tüm yolcu salonunu taramaya başladı, sonra kapıya baktı. Şeritte şimdi sadece iki bavul dönüyordu ve geriye başka
aday kalmamıştı.

Ayağının yanına bir şey yuvarlandı; aşağıya bakınca bir çocuğun kıvırcık saçlı başının arkasını gördü. Tombul bir el lastik topa uzanırken çocuğun yüzü pantolonunun paçalarına yaklaştı ve
adam çocuğun ayakkabılardan ölümün kokusunu alıp almadığını merak etti.

Ağırlığını öteki ayağına verirken huzursuzca kıpırdandı, cebinden
bir Life Saver şeker daha çıkardı ve ağzına attı.

Şişman bir kadın asansöre girip elini ona doğru deli gibi salladı. Kabarık sarı saçları vardı ve ağır makyaj yapmıştı. Bir kolunda alışveriş çantası asılıydı, diğerindeyse küçük beyaz bir köpek
kıpırdıyordu.

Kadın, "Yuhuuuuu!" diye bağırınca adam gözlerini yumarak gereksiz umutlara kapıldığım düşündü, ama bir an sonra hasır şapkalı, kılıksız bir adam koşarak yanından geçip kadına
yöneldi.

Adam rahatlayarak içini çekti ve tekrar büfeye baktı. Beklediği kişi uçaktan inmekte gecikmiş olabilir miydi? Belki
hastalanmış ve tuvalete gitmişti. Ya da belki onu havaalanının başka bir yerinde bekliyordu. Terminalde başka büfeler de olması gerektiğini düşündü. Ama zemin kattaki özellikle vurgulanmıştı.

Ve orada da artık sadece kendisini almaya gelecek kişiyi sabırla bekleyen kırmızı giysili güzel oğlan vardı.

Elektronik tınılı bir ses gözetimsiz araçlarm çekileceğini ve bavulların
sahipsiz bavulların muhafazaya alınacağını bildirdi.

Adam duraksadı, sonra yüzünde kararsızlıkla utanç karışımı bir ifadeyle oğlana doğru ilerledi. Oğlan kollarını iki yanma sarkıtmış, sırtı dimdik halde duruyordu.

Çevresindeki kargaşayı yok sayan bir sakinliği vardı. Sonra onun gelişini farkederek başını çevirdi.

"Bağışlayın, bayım," diye özür diledi adam. Yüzü kızarmaya başlamıştı. "Bay Boo olabilir misiniz?"

"Seungkwan," dedi oğlan boştaki elini uzatarak. Diğeriyle uzun, kırmızı-beyaz bir bastonu sıkıca kavramıştı. "Yüzbaşı Chwe mi?"

Merhabalar öncelikle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Merhabalar öncelikle

Taslakta kalmış bir ficdi ve bende atmak istedim. Çok uzun bir fic olmayacak zaten. 7 bölüm civarı olur diye düşünüyorum

Bu aralar kötü olduğumu ve bölüm yayımlamayacağımı söylemiştim ama, neden bu kadar üzüleyimki dedim, durumum o kadar kötü ki bir başkası olsa çığlık atarak ağlaya bilirdi, ama ben onu bile yapamıyorum. Eskisi gibi müzik dinleyemiyorum. Ama yinede iyi olmaya çalışıyorum ve bana iyi gelen üyelerimiz ve kitaplar kendimi bunlarla sakinleştiriyorum

Siz hep iyi olun olurmu?

Kendinize iyi bakın~~⋆

18 saniye✧verkwan ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin