0.1

33 4 0
                                    

Ben Lee Minho.
Daha 24 yaşındayım. Fakat yapmak istediğim çoğu şeyi yapamadım. Hani vardır ya herkesin hayali olan bazı şeyler.. onlar seni salıncakta sallarken rüzgarı hissetmek, ebeveynlerinle lunaparka gitmek veya bir aile albümü yapmak gezdiğiniz yerlerden.

Hiçbirini yapamadım.

Tahmin etmişsinizdir belki, evet. Annem de babam da ben küçükken öldü. Bir cinayet suçlusuydu babam, paranoyasından dolayı son cinayetinde kendi canına da kıymış bir suçlu. Annem ise hamileliğini yeni öğrenmiş bir çocuk. Beni 19 yaşında doğurmuş ve 1. yaş günüme kadar yanımdaymış, fakat tek başına bakmak istemediğinden korkup kaçmış. Yanlış anlamayın bakamayacağından değil.

Çünkü beni malikanemizde bırakarak kaçtı.

Bana da malikanemizdeki dadılar ve temizlikçiler baktı. Annem her ay para gönderiyordu ama onu hiç görmedim.

Annem anlaşıldığı da üzere zengin. Dedem KJ Entertaining'in sahibi ve o öldükten sonra şirketin başına annem geçti ben de her ne kadar istemesem de CEO olmuştum. En başta annem öldü demiştim size. Hayır, ölmedi. O, sadece benim için ölü bir kadın. Beni güçsüzlüğüne sığınarak bırakmış bir korkak. Ne fazlası ne de azı.

Size hep yapmak istediğim fakat yapamadığım şeylerden bahsetmiştim. Sadece o kadar değil tabii ki. Ben sevgiyi de tadamadım. Babamın sevgisinden bahsetmiyorum; o, burada olsa bile bana sevgisini vermezdi muhtemelen. Bir katilden pek bir şey beklemezdim de. Fakat annemin sevgisi... Annemin sevgisini tatmak isteyebilirdim sanırım. Bunlar aşmam gereken bazı meseleler tabii. Ama benim istediğim bir erkeğin sevgisi.

Onun aşkını tatmak istiyorum ben.

O kişinin kim olduğunu daha bilmiyorum ama çok istiyorum onun aşkını tatmayı. Hem de o kadar güzel bir aşk olacak ki bizimki başka hiçbir şeyi düşündürtmeyecek bana.

Uğrunda ölebileceğim fakat ölsem bile bırakamayacağım bir aşk.

13 Ekim

Bugün hastaneye check-up için gidecektim. Gri renkli köpürcük kemiklerimi de belli eden kazağımın altına siyah kot pantolonumu giydim.
Sarıyla açık kahve arası saçlarımı kaküllerim önüme düşecek şekilde taradım ve cüzdanımla telefonumu da yanıma alarak çıkmak için kapıya yöneldim. Siyah botlarımı giydim ve son kez aynaya baktım. Fena gözükmüyordum. Evden çıktım ve garaja doğru yürümeye başladım. Garajda beni bekleyen Bay Smith bana "Bugün hangi arabanızı kullanmak istersiniz efendim?" diye sordu. Elinde tuttuğu Mercedes markalı anahtarı aldım ve bir şey demeden arabama doğru yürümeye devam ettim. Arabaya bindim ve hastaneye gitmek üzere yola çıktım.

...
Hastaneden önceki son ışıklardaydım. Kırmızı ışık yerini yeşil ışığa bırakırken hemen hemen benim yaşlarımdaki biraz da yorgun gözüken bir adam hızlıca karşıya geçmeye çalıştı. Arabamın hareketlenmesi onu korkutmuş olacak ki bir an duraksadı. Ardından bir an önce karşıya geçmek için yürümeye hızlı adımlarla devam etti fakat yan tarafımdaki araba onu yere düşürecek bir hızla çarptı.

Nedenini bilmediğim bir sorumluluk duygusu duydum ona karşı ve bu amacımla arabamdan adama bakmak için indim. Burnu kanıyordu. Zaten hastaneye gittiğim için yere eğilip ona  sordum. "Bayım, eğer sizin için de uygunsa sizi hastaneye götürebilir miyim? İyi görünmüyorsunuz." Şüpheyle bakıyordu bana, normal tabii ki dedim. Neden güvensin ki. "Bayım, ben de hastaneye gidiyorum. İzin verin. Kötü bir niyetim yok ve sizi burada bırakmak beni daha da üzer." Az da olsa şüpheci gözlerinin yerini sevimli bakışları almıştı ve kafa salladı. Sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturttum onu ve kemerini bağladım. Sadece 10 dakikalık bir yol kalmıştı hastaneye. Fakat yorgun gözüken gözleri için o 10 dakika bile uzun bir süreydi sanırım çünkü uyuyakalmıştı. Hastaneye ulaştığımızda uyandırmak için "Bayım" dedim yumuşak bir ses tonuyla. Sadece uyanmak istemediğini belli eden minik hareketler yaptı.

My First /MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin