0.3

12 4 0
                                    

Konuşacak konularımız yavaş yavaş azalmaya başlamıştı ve zaten saat de 9'a gelmek üzereydi. Restoran 9'dan sonra kapanıyor onun yerine bar kısmı kullanılıyordu. Bunu da bugün Changbin'den öğrenmiştim. Aslında geç saatlere kadar oturmayı ve içmeyi teklif etmişti ama ben yorgundum ve hafif de sarhoştum bu yüzden teklifini reddetmek zorunda kaldım.

Restorandan çıkıp arabama doğru yürürken yüzüme çarpan soğuk hava beni restoranın boğucu gelmeye başlamış havasından kurtarmış, kendime getirmişti. Tam valeye arabamı soracakken karşımda bir silüet gördüm, Jisung'a benziyordu. O olmasını umarak yanına gittim ve Jisung diye seslendim fakat bana döndüğünde önümde tanımadığım bir yüz vardı. Çok özür dilerim diyip eğildim adamsa sorun değil diyip yanımdan geçti.

İçimde bir şeyler oluyordu ama anlayamıyordum. Belki alkolden midem bulanıyordur, düzgün düşünemiyorumdur diye düşünerek yere çöktüm, bir süre öne geriye sallandım sadece. Çocukken de ne zaman bunu yapsam iyi gelirdi, ama sallanışımı bir el durdurdu. Nazik bir dokunuş... "Bayım!..Bayım!..İyi misiniz? Yüzüme bakabilir misiniz rica etsem?"
Yüzüne baktım, şu halimle bakmaya her ne kadar utansam da. Gayet iyi biliyordum kim olduğunu, o ses eşsizdi.

"Lee Know... Sen neden buradasın? Yani yanlış anlama sorgulamak ister gibi demedim sadece merak ettim. Bir günde iki defa tesadüfen karşılaşmak benim için mucize gibi de....Yani aslında mucize değil de...Anlatamadım boşver"
Her kelimesinde gülümsemem büyüyordu emindim ama yapabileceğim bir şey yoktu, sanki dahası mümkünmüş gibi gülümsüyordum, yanaklarım kopacak gibi hissediyordum az daha. Kendini her açıklamaya çalıştığında sesi biraz daha kısılıyor yüzü de soğuğun etkisiyle kızarıyordu.

Bana bakmaya devam ediyordu. Bundan gayet memnundum çünkü gözlerimi ayırma çabam kifayetsiz kalıyordu kırmızı yanakları ve merakla bakan o büyümüş gözleri karşısında. Ne kadar süre o şekilde kaldık emin değilim zaten tahmin etmeye de tenezzül etmedim.

Kafasını hafifçe sallayıp gözlerini ayırdığında çöktüğü yerden kalktı valeye doğru ilerleyip bir soru sordu, aldığı cevap onu memnun etmemiş olmalı ki yanıma gelip arabamın plakasını sordu. xx xxx 42 dedim ve valeden anahtarı alıp geldi. Koluma girdi, beni ayağa kaldırdı ve arabamın olduğu yere doğru yürütmeye başladı. Gayet iyiydim aslında hafif sarhoşluğum bana etki etmezdi bile ama o bu şekilde ilgi gösterirken rolümü de bırakamazdım.

Arabaya ulaştığımızda sürücü kapısını açıp beni koltuğa oturttu. Ceketinin iç cebinden bir tükenmez kalem çıkardı ve kolumun iç tarafına bir numara yazdı.

"Senin mi?"
"Evet"
"Ne zaman istersem arayabilir miyim?"
"Hayır, yalnızca gerekirse"
"Peki sana bir şey sorabilir miyim?"
"Sor"
"Sen neden buradasın?"
"İlk sen. Cevaplamamıştın"
"Bir arkadaşımın restoranı"
"Burada çalışıyorum"
"20.50... bar açılacak orada mı çalışıyorsun?"
"Evet"
"Anladım..."
Bir süre sessizlik oldu, içimde bir burukluk vardı.

"Bir şey mi oldu Lee Know?"
"Hayır, sanırım..."
Ne hissettiğimi ben bile bilmiyorum.

"Rahatsız edici olaylar oluyor mu?" diye sordum. Sonuçta bir bardı ve sarhoş insan en çekilmez insan haliydi benim için.
"Pek değil. Olsa da Changbin hyung halleder zaten."
"Üşüyorsun"
"Pek değil"
"Yine de üşüyorsun"
Siyah paltomu ve atkımı çıkardım. Atkıyı boynuna dolayıp  üstüne de ona uzun gelen siyah paltomu giydirdim.

"Gerek yok" diyip geri vermeye çalıştı.
"Kırmızı burnun hiç öyle söylemiyor." gülümsedim. Eliyle burnunu kapatmayı bir yandan da ısıtmayı denedi. İki eli de burnunu kapatıyordu. Uzun süre paltomun cebinde durmuş ellerim hala sıcaktı bu yüzden ikisini de yanaklarına koydum.

My First /MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin