Üç Hafta sonra..
Bugün erken kalkmıştım. Uyandığımda saat 08.30'du. Aslında erken kalkmadaki asıl sebep yine şu kâbuslardan görmemdi. Ve tabi bugün İstanbul'a gidiyordum. Sonunda annemin isteği bugün yerine geliyordu. Kim bilir şimdi nasıl mutludur.
Her neyse. Yataktan doğrularak yüzümü avuçlarımın içine aldım, yatak örtüsünü üzerimden atıp yerdeki tavşanlı terliklerimi ayaklarıma geçirip banyoya yürüdüm. Salon ve mutfağın önünden geçerken ağızım açık kaldı. Ortalık savaş alanına dönmüştü. Gören birinci dünya savaşı burada oldu zannederdi.
Banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp elerimi kağıt havlu ile kuruladıktan sonra mutfağa yöneldim. Mutfak çok dağınık değildi aslında. Ama salon için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Erken kalkmam iyi olmuştu bir bakımdan. Etrafı toparlardım hem. Annem evin bu halini görse şuracıkta düşer bayılırdı.
Tabakların bulunduğu mutfak dolabından bir kâse çıkardım. Dolaptan da mısır gevreği, sütü ve çıkarıp tezgaha koyduğum kâseyi alıp dört kişilik açık kahverengindeki ahşap yemek masasının üzerine yerleştirdim. Son olarak kahve makinasında pişirdiğim kahveyi de bir kupaya doldurdum. Sonunda adam akıllı bir kahvaltı yapabilecektim. Genelde okula geç kalmamak için üzerimi değiştirip hemen çıkardım evden, o yüzden pek kahvaltı yaptığım günler olmazdı.Kahvaltıdan sonra etrafı güzelce toparlayıp odama kapandım. Son kez odanın içinde bir göz gezdirdim. Hayır, hiç bir şey eksik değildi , gerçi olsa bile uçağıma hâla vardı. Her an aklıma gelebilirdi çünkü. Ki hep öyle olurdu, son anda aklıma gelirdi. Yatağımın kenarındaki sallanan sandalyeye oturup, komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Ekrana baktığımda saat henüz 10.24'dü. Uçağım ise 14.00 'daydı. Yaklaşık beş saat vardı. Uçak saarime kadar Sinem ablanın evinde olucaktım. Telefondan Su'yu bulup mesaj gönderdim.
Ilgın Alkan: Ben birazdan çıkıyorum , Sinem ablanın evinde görüşürüz:)
Telefonun sesi ile ekrana baktım. Kısa sürede hemen geri dönüş yapmıştı. Sabah akşam telefondaydı resmen.
Su Dağlı: Olur, orada görüşürüz :)Telefonu yatağa atıp dolabıma yöneldim. Kışlıklarla beraber bir kaç parça kıyafet bırakmıştım dolabımda. Onun dışındakileri bavula koymuştum. Çok düşünmeden üzerime gri, bol bir gömlek ve beyaz hafif sıkı bir pantolon geçirdim. Havadan topuz yaptığım kahverengi saçlarımı da havalandırıp serbest bıraktım. Çantamı ve beyaz spor ayakkabılarımı da giyip tamamen hazır hale gelmiştim.
~~~
Kısa sürede Sinem ablanın evine geldim. Arabayı evin biraz ilerisine park edip, arka koltuktaki, yolda gelirken pastaneden aldığım makaron kutusun elime aldım. Bir elimde çantam ve makaron kutusu olduğu için araba anahtarı olan elimin kenarıyla itip arabayı kitledim. Araba anahtarını arka cebime atıp yürürken kapının eşiğinde İrem'i gördüm. Muhtemelen pencereden geldiğimi görmüştü. Kapıdan ayrılıp yanıma geldiğinde " Ooo kapılarda karşılanıyorum." dememle gülerek " Deli kız. Gel buraya" diye sarıldı. Sarılmasına karşılık vererek sırtını sıvazladım. Üzerinde beyaz kısa kol bir gömlek ve grinin koyu tonlarında bir mini etek vardı. Genelde pek kısa etek giymek istemediği için uzun siyah çizmeler geçirmişti ayaklarına. Bu haliyle çok tatlıydı. "Hadi geçelim. Teyzem, sen geleceksin diye bir döktürdü varya parmaklarını yiyeceksin." Gülerek karşılık verdim. "Lezzetli olduğuna ne şüphe." Aklıma gelen ani bir soruyla "Ha Su geldi mi?" Gözlerini devirerek "Ya ya geldi." Aslında bu sorunun cevabını biliyordum. Su yine her zamanki gibi erken gelip boş boş oturmuştu. Gülüşerek içeri girdik. Hava bugün ılık ılık esiyor, güneşin önünden bultlar gelip geçiyordu. İçeri girdiğimizde burnumu müthiş yemek kokuları sardı. Su elinde tabaklarla masaya doğru ilerlerken beni görüp yanıma koşuyordu ki tabakları farkedip hızla masaya bırakıp yanıma koşarak boynuma atladı. Su'yu böyle elinde tabaklarla görünce şaşırdım. İrem'le birbirimize baka kaldık. Sonunda kendime gelip gülerek " Dur dur, yavaş boğulucam." Benden ayrılırken "Bir anda seni görünce mutlu oldum. Daha doğrusu şu elindeki tontişleri görünce." Su'yun kolunu sıvazlayıp aynı zamanda elimdeki makaron kutusunu uzatırken Sinem ablanın sesini duydum. Gülerek "Aa! Ilgın geldin demek." Yanıma ulaştığında sarılarak "Hoşgeldin kuzum" Sarılmaya devam ederken, gülerek "Hoşbuldum " dedim. Benden ayrılırken "Ee hadi geçin. Öyle kedi gibi kapıda durmayın " Masaya yerleşirken "Vay İrem'in dediği kadar varmış gerçekten de" gülerken İrem, " Ee ne sandın, kimin teyzesi" Dediğimde hepimiz gülerek karşılık verdik. Sinem abla önümüzdeki tabakları işaret ederek "Hadi soğutmadan yiyin. Soğursa tadı kalmaz ha söyleyeyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ Kayıp Ruh
RomanceGenç bir kızın yıllarca içinde taşıdığı daha kendisinin bile haberi olmadığı duyguların , onu yıllar sonra ilk defa görmesiyle ortaya çıkması ve beraberinde Ilgın'ın onun girilmemesi gereken sınırlarının içine girmesi, işleri çıkmaza götürürken ani...