Bilmiyordu. Ama merak ediyordu. Karşısındaki adamı gördüğünde tek düşündüğü ona nasıl yardım edebileceğiydi. Fakat adamı tanımıyordu. Adam onun yanına oturduğunu fark etmemişti bile. Gözlerinin altı mordu. Yıllardır uyumamış gibiydi ya da yıllardır uyuyormuş gibi. Belirli aralıklarla öksürüyor ve dışarıyı izlemeye devam ediyordu. İneceği durak geldiğinde yanına oturan adamı gördü ve bakışlarıyla çıkması için yer açmasını istedi. Yanındaki bakışlarını ondan ayırmayarak adamın geçmesine izin verdi ve arkasından bakmaya devam etti. Adamın oturduğu kısma geçti ve aynı camdan adamı izlemeye başladı. Dışarı çıkmış ve sigarasını yakmıştı. Neden sürekli öksürdüğü belli oluyordu. Araç hareket edince gözden kayboldu. Beyazlı ise onu düşünmeye devam etti. Ne yaşamış olabileceğini düşündü, ona nasıl yardım edebileceğini.
Sonraki gün aynı saatte durağa geldi ve araca bindiğinde aynı adamın aynı yerde oturup hareketlerinin dünkü gibi bir rutin izlediğini fark etti. Yanına geçti. Adamı daha dikkatli incelemeye başladı. Saçları siyahtı ve öndeki iki parça arkaya göre daha uzundu, bu parçaların uçları ise beyazdı. Kaşları yoktu ve teni çok soluktu, kurumuş dudaklarından verdiği hava her an kesilebilirmiş gibi gözüküyordu. Simsiyah giyinmişti ya da içinde farklı bir renk vardı fakat ceketi her yerini örtüyordu. Dışarıyı izleyen gözlerinin rengini çözmek için fark etmeden başını uzattı beyazlı. O sırada sonsuz grilikte gözlerle buluştu gözleri. Kendi gözleri ne kadar renkliyse karşısında ona bakan gözler de bir o kadar renksizdi. Adam öksürdü. Ardından bu bakışmayı garip bulmuş olacak ki sordu:
"Bir sorun mu vardı?"
Beyazlı bu garipliği fark etmemişti. Adamın sözleriyle geriye çekilmiş ve mahçup bir ifadeyle cevap vermişti:
"Hayır!.. Sadece gözleriniz... çok güzeller!.."
Adam daha çok garipsemişti. Bunun nedeni daha önce kimsenin böyle bir sey söylememiş olması ve söyleyeceğini tahmin etmemesiydi. İnsanlar onun gözlerine fazla baktığında bunalmış hissederlerdi. Hiçlik gibiydi gözleri ya da kavga eden iki renk, iyilik ve kötülüğün birlikteliğini gösteriyordu. Bu da iç bunaltıcıydı. İyilik ve ya kötülük bunlar ayrı olmalıydı. Ya beyaz ya siyah olmalıydı. Gri renk çok sıradan ve sevimsizdi. Ama iyilik veya kötülüğü önemsemeyen bir kişiye göre uyumlu bir göz rengiydi. Çünkü bu kişi hedefi doğrultusunda giderken iyiyi veya kötüyü umursamazdı. Tek umursadığı kendisiydi. Hedef bahane...
Beyazlı siyahlının garipsediğini anlamıştı. Ona cevap vermemişti ve yüz ifadesinden de belli ediyordu.
"A... Bana inanmıyorsunuz!... Gerçekten çok güzeller. İnsanı kendine çekiyor adeta, bir düzen varmış gibi hissettiriyor... Siyah ve beyaz arasındaki bir denge gibi!"
"Denge mi?.."
Düzen ve denge ona çok yakın gelmedi. Hatta milyonlarca kilometre uzak gibi geldi. Hayır o kadar uzağı göremezdi. Göremez ve anlayamazdı. Bu uzaklık belki de kendisine olan uzaklığıydı. Ama bilmiyordu.
"Evet! Ne çok beyaz ne çok siyah!.."
"Daha önce hiç duymadığım şeyler söylüyorsun... Net olmaması sorun değil midir ki?"
Beyazlı heyecanla konuşuyordu. Konu o gözlerse susmamak istiyordu.
"Hayır!.. Tamtersine, bir şeylerin çok net olmaması gerek. Böylece dengeye ulaşırız. Terazinin iki tarafı da eşit olursa... Bu güven veriyor!"
Siyahlı gülümsedi. İçten bir gülümsemeydi. Uzun zamandır gülümsememiş birinin gülümsemesi... Karşısında konuşan kişiye gülümsemişti.
"Teşekkürler... Fakat bu iltifatlara layık olduğumu sanmam. Gözlerimin rengi sürekli açılıp koyulaşır. Gün içinde o kadar dengede değiller. Ne yazıkki ben de değilim."
Bu gülümsemeyle kendi gülüşü daha da büyüyen beyazlı hayatının en mutlu anı gibi bir heyecandaydı.
"Sizi gün içinde merak ediyorum! Eminim konuştuğunuz kadar yoksunuzdur!.."
"Ben de seni gün içinde merak ediyorum. Herkese karşı böyle misin? Daha ismimi bile bilmiyorsun oysa..."
"Söyleyin de bileyim o zaman!.."
İneceği durak gelmişti siyahlının. Ayağı kalktı. Yüzündeki tebessümü bozmadan cevapladı:
"Akutagawa, Akutagawa Ryuunosuke."
Tramvaydan indi. Beyazlıyı orada şok içinde bıraktı. Yazar olan Akutagawa Ryuunosuke olabilir miydi ki o gizemli kişi? Çok beğendiği yazarlardan biriydi. Hatta biraz da özendiği biriydi. Beyazlıya şimdiye kadar bir çok kişi ilham kaynağı olmuş onu yazarlığa yönlendirmişti. Fakat şimdiye kadar bir kaç yerde kısa yazılar yazsa da elle tutulur bir kitabı yoktu. Kitabını bitirdiğinde yayınevleriyle görüşmüş, fakat kitabının tutmayacağını düşünerek onu reddetmişlerdi. Fakat bir kaç gün önce bir yayınevi onu görüşmeye davet etmişti. Bu yayınevi Akutagawa'nın kitaplarını aktif olarak basıyordu.
Durağı geldiğinde indi beyazlı. Yayınevi binasına kadar yürüdü. Görüşmenin olacağı odaya geldiğinde kahverengi saçlı biri vardı.
"Dazai-san! Siz yayinevinde mi çalışıyordunuz?"
"Atsushi, sanırım hiç konuşmadık... Her neyse, özgeçmişin ilgimi çekti doğrusu, bu seni çağırmamda büyük rol oynadı. Aslında ilk kez bir kitap yayınlayacaksın ve ünlü birisi de değilsin. İlk kitabının çok tutacağını sanmam. Fakat senin çok iyi yerlere geleceğini hissediyorum. O yüzden bir şans verebiliriz diye düşünüyorum."
Atsushi'nin gerçekten hayatının en güzel günüydü. Kitabının yayımlanacak olmasının yanı sıra Akutagawa'yla aynı yayıneviydi! Akutagawa'yla kesinlikle gün içerisinde birlikte olmayı planlıyordu. Evine giderken yarın tekrar onunla karşılaştığını ve sohbet ettiğini hayal etti. Kitaplar hakkında konuşurlardı belki de yayınevi hakkında bilgi verirdi. Bunları düşünürken her aklına Akutagawa'nın suratı geldiğinde güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarettes on his lips | shin soukoku
FanfictionHer zaman sigara içerdi. Kendini öldürüyordu yavaş yavaş. Yaşamak için bir motivesi yoktu sonuçta.